IMDB: 7,8 / 10
Tür: Komedi, Dram
Süre:
1 sa. 48 dk.
Renk: Renkli
Yapım
yılı: 1967
Ülke: ABD
Yönetmen:
Stanley Kramer
Oyuncular:
Spencer Tracy,
Sidney Poitier, Katharine Hepburn, Katharine Houghton
Favori diyalog
(Quote of the film):
Selamlar!
“Beklenmeyen Misafir” özlediğimiz insan ilişkilerinin içtenlikle beyaz perdeye yansıtıldığı sımsıcak, yumuşacık, bütünleştirici bir film… İzlerken ailenin tatlılığı, insanların ve evlerinin de güzelliğiyle içinizi açan bu muhteşem film, bu zor günlerimizde bize hayatın aslında ne kadar güzelliklerle dolu olduğunu hatırlıyor.
“Beklenmeyen Misafir” özlediğimiz insan ilişkilerinin içtenlikle beyaz perdeye yansıtıldığı sımsıcak, yumuşacık, bütünleştirici bir film… İzlerken ailenin tatlılığı, insanların ve evlerinin de güzelliğiyle içinizi açan bu muhteşem film, bu zor günlerimizde bize hayatın aslında ne kadar güzelliklerle dolu olduğunu hatırlıyor.
Hayat boyu aşk yaşayan 4
Oscar ödüllü Katherine Hepburn ve usta aktör Oscar ödüllü Spencer Tracy’nin bu son filmleri
tam 10 dalda Oscar'a aday gösterilmiştir.
“En iyi kadın oyuncu” (Katharine Hepburn) ve “En iyi özgün senaryo”
dallarında da bu ödülü almıştır. Ayrıca Katharine Hepburn ve Spencer Tracy
BAFTA ödüllerini de almıştır. Film 8 dalda da Altın Küre'ye aday gösterilmiştir.
Olmazsa olmaz listemdeki bu
eşsiz film ve oyuncularına dair anlatacak o kadar çok şey var ki; ama önce
konu:
Konu:
Film,
ırkçılık sorununun henüz tam olarak çözülmediği 60’lı yıllarda geçer. The Guardian gazetesinin editör ve yayıncısı Matt
Drayton ve sanat galerisi sahibi Christina Drayton San Fransisco’da yaşayan
yüksek gelirli ve liberal görüşlü bir ailedir.
Çiftin bir kızları vardır; Joey. Joey,
ailesi gibi açık fikirli, hoşgörülü ve liberal yetiştirilmiştir. Öyle ki, Hawaii seyahatinden dönen Joey, ailesine
bomba haberi verir: Nişanlanmıştır! Nişanlısı
itibarlı bir tıp doktorudur ve birkçok ülkeyi kapsayan yoğun bir iş programı
vardır. Ama esas bomba bu değildir,
nişanlısı Dr.John Prentice bir siyahidir! Drayton çifti bu şoku atlatamamışken,
Joey bir de, John ve ailesini akşam yemeğine davet eder. Drayton çiftinin liberal görüşleri büyük bir
sınavdan geçecektir şimdiJ
Diğer yandan, oğullarının nişanlısının “beyaz” olduğundan habersiz Los Angeles’ta
yaşayan Prentice çifti, büyük bir mutlulukla aynı güne uçak biletlerini alır müstakbel
gelinleri ve ailesiyle tanışmak için. Başından
beri kızına destek olan Christina, akşamki olası gerginliği yumuşatması için aile
dostları din adamı Monsenyör Ryan’ı da yemeğe davet eder. Sonrası ise komedi ile içice geçmiş gerçekçi
bir dram ve görsel şölendir. Bu iki aile
bu iki gencimizi ailelerine kabul edebilecek midir? Gerçekten zevkle izleyebilirsiniz.
Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)
Hollywood’un
efsane aşk hikâyeleri vardır. Siz de bu
çiftleri yan yana görmekten büyük bir keyif alırsınız. İşte iki dev oyuncu Katharine Hepburn ve
Spencer Tracy’nin aşkı da Hollywood’da bir efsane olmuştur. Bu aşk ikilinin birlikte olan ilk filmi 1942
yılında “Yılın Kadını (Woman of the Year)” ile başlar. Spencer’ın 1967 yılında vefatına kadar 25 yıl
boyunca da devam eder.
Katharine
Hepburn’dan detaylıca bahsetmezsem kendimi gerçekten çok kötü hissederim. Hollywood’da “entelektüellik” ve “kadın”lığı yan
yana getiren belki de ilk kadın oyuncudur Hepburn. Güçlü, çağdaş ve sağlam karakteri ile
Hepburn, Hollywood’un en altın çağında diğer kadın oyunculardan keskin bir
çizgi ile ayrılır. Feminist bir annenin
kızıdır ve annesinin yolundan da hayatı boyunca asla yaşmamıştır. Erkek egemenliğinin yoğun olduğu bir dönemde
değer yargı ve inançlarından hiçbir ödün vermeden sağlam durmayı
başarabilmiştir. 96 yaşında vefat eden
Hepburn 12 kez Oscar’a aday gösterilip 4’ünü kazanarak bir rekora da imza
atmıştır. Hepburn hep “kendi gibi”
olmuştur. Kendi ücretini kendi belirler,
toplum içine çıkmaktan rahatsız olmaz, parasız röportaj vermez, özel hayatından
asla bahsetmez ve hayranları ile mesafeli bir ilişki kurar. Bu tutum size Türk sinemasından birini
hatırlatıyor mu? Hani kendi “kuralları” olan birini :D Hepburn gerçekten eşsizdir. Göründüğü her sahne hafızalara kazanır. Bu 88 yaşında rol aldığı en son filminde bile
böyle olmuştur. Kısa sürede tüm
aykırılığına rağmen Hollywood’da kabul görmüştür. Filmlerine bambaşka bir derinlik ve tat katar. Yönetmenleri ile ilişkisi çok derindir. Setlerde hep pantolon giyer ve asla
görüşlerini paylaşmaktan kaçınmaz.
Kendisi 1999 yılında Amerikan Film Enstitüsü tarafından “Bütün
zamanların en büyük kadın oyuncusu” da seçilmiştir. Hollywood bu aykırı kadına
hep saygı duymuş ve duymaktadır.
1942’de
film setinde Tracy ile tanışan Hepburn, Tracy’e “Seni beklediğimden kısa buldum”
der. Tracy de ona: “Seni yakında kesip
kendi boyuma getiririm” der. Ve
gerçekten de Hepburn bir daha
asla Tracy’siz yapamaz. Birlikte 9
filmde rol alırlar. İşte size iki zıt
karakter dahaJ
Entelektüel, idealist ve hırslı bir kadın; doğal, sade ve hoşgörülü bir
adam. Aşklarının gücü belki de bu
zırlıtlarından geliyordu. Ne yazık ki
Tracy koyu katoliktir ve evlidir.
Boşanmaya karşıdır. Hepburn tüm
bu engellere rağmen, aşkından ödün vermez.
O döneme göre sıra dışı olan bu ilişki tam da Hepburn’un karakterine
uygundur aslında. Son filmleri olan bu
filmin çekimlerinin bitiminden 17 gün sonra da Tracy’i kaybeder Hepburn.
Filmin
yapımcı ve yönetmeni Stanley Kramer de Hollywood’un en başarılı ve liberal
yönetmenlerinden biridir. Filmin
çekildiği dönemde ABD’nin 17 eyaletinde ırklar arası evlilikler hala
yasaktır. Ve bu eşsiz yapıt naif bir
şekilde gündeme getirir bu kritik konuyu usta oyuncularıyla… Tracy’nin bu
filmde yer alması adeta bir görev gibidir.
Tracy son seslendirmesinden dönerken kalp krizi geçirerek hayata veda
eder. Ölümünden 2 gün sonra Virginia eyaletinde
ırklar arası evlilik için yasal düzenlemeler başlar. Ve film gösterime girdiğinde artık tüm
eyaletlerde ırklar arası evlilik yasal hale gelmiştir. Filmin son sahnesinde
Tracy’nin gerçek aşk temalı 8 dakikalık konuşması ise kült olarak sinema tarihine geçer. Öyle etkileyicidir ki, Hepburn; Tracy’nin artık
yaşamının sonuna geldiğini ve son filmi olduğunun da bilinciyle, o karede kendi
aşklarından da pay bularak, gerçekten ağlamaktadır. Hepburn bu son filmlerinin tamamını
izleyememiştir. Bunu kaldıramamıştır. Hatta
o dönem Spencer Tracy o kadar hastadır ki, film ekibini ikna etmek için hem
Katharine Hepburn hem de yönetmen Stanley Kramer kendi ceplerinden film için bütçe
ayırmıştır.
Film
eğlenceli müziğiyle bir uçağın havada görüntüsü ile başlar. Arka fondaki şarkı Billiy Hill'in “Aşkın Görkemi (The Glory of Love)” şarkısıdır. Mutluluk
dolmamanız inanın imkânsızJ
Hele ki tatlı eğlenceli Joey ile ciddi görünümlü sempatik John çiftinin
müziğimiz eşliğinde havaalanından ayrılışınızı gördüğünüzde… Bindikleri taksinin
şöforü aynada çiftin öpüştüklerini gördüğünde şok olur. İşte filmimize dair ilk ipucu… John aile ile
emrivaki ile tanışacağı için sıkıntılıdır; ama Joey ailesinin sorun etmeyeceğinden
emin olduğunu söyler. Ve çift eve doğru
yola çıkar. John ile ilk olarak evin emektar
çalışanı siyahi Tillie tanışır. İki siyahî
tokalaşır. Tillie çok gerilir: “Irkımdan
birinin haddini aşması hoşuma gitmedi” der.
Joey ise “Seni hep sevdim ve sen de onun kadar siyahsın. Seni sevmem normal de onu sevmem mi garip”
der. Söz konusu sevgi olunca bu
söylenilen mantıklı değil de ne…
Bu
arada ev inanılmaz güzel. Hele o eşsiz
teras manzarası…
Filmde Hepburn'ün kızı rolünü oynayan Katharine
Houghton gerçek hayatta Katharine Hepburn'ün yeğenidir. Houghton'ın bu, ilk sinema filmidir.
Joey’nin
annesi Catherine’in, John ile tanışma anı çok ama çok komikJ Catherine büyük bir şok geçirmesine rağmen,
kızını üzmemek adına duygularını belli etmemeye çaba gösterir. Yine de John durumu anlar. O da minik esprilerle ortamı yumuşatmaya
çalışır. Asıl efsane sahne ise John’nun
Matt’den (Joey’nin babası-Spencer Tracy) durumu anladığında aldığı tepkidirJ Gerçekten sesli gülmüştüm bu sahnede.
Matt’in çaresizce eşi Catherine’e bakması ve
bakışlarının konuşması. İki efsane oyuncu…
Kendisi de Oscar ödüllü büyük oyuncu
Sidney Potier (John’u oynayan kişi) , efsane iki oyuncu Katharine Hepburn ve Spencer
Tracy karşısında oynamaktan o kadar heyecan duyar ki, set boyunca ikili ile
sahnelerinin öncesinde boş sandalyelerle defalarca prova yaparJ
Drayton çifti inanılmaz endişeli olmalarına rağmen kızlarını üzmemek adına o kadar nazik yaklaşırlar ki duruma, hayran kalırsınız. Zaman zaman dönen ince espriler de çok keyiflidirJ Drayton çifti görüşlerini bildirmek için zaman ister. Sorun John’un bu akşam iş için New York’a, ertesi gün de İsviçre’ye gidecek olmasıdır. Ama esas sorun çiftin birkaç hafta içinde Cenevre’de evlenip yaşama kararı almış olmalarıdır. Dolayısıyla Joey ailesinden bu akşam net bir cevap beklediğini söyler. Matt yine Catherine’e bakar :D John da aslında Drayton çifti kadar saygılı ve anlayışlıdır. Öyle ki çiftle özel olarak konuşarak; eğer onay vermezlerse Joey ile evlenmeyeceğini söyler. Her ne kadar Joey ailesi ne derse desin evleneceğini söylese de… John, Joey’nin ailesi ile ilişkisinin bozulmasını istemez. Aile bu konuşmadan sonra biraz da olsa rahatlar. Bir taraftan kızlarına ırkçılığın kötü bir şey olduğunu öğrettiklerini ama diğer taraftan zenci bir adamla evlenme demediklerini bilirler aslında… Drayton çiftinin çaresizlikleri çok tatlıdırJ Film boyunca Katharine Hepburn’un gözleri hep yaşlıdır. Bu da performansına inanılmaz bir derinlik katmaktadır. Matt ne kadar endişelense de, John’un işine olan saygısından ve işinde başarısından dolayı, ona hayran olmaktan kendini alamaz.
Vee John’un
ailesini Joey ve John havaalanında karşılar.
Aile tabi ki şok olurJ John'un ailesinde de anne yapıcı bir role sahiptir;
oğlunu mutlu görmek kadını da mutlu etmiştir.
Matt
film boyunca kızını düşündüğünü ve Catherine’e bu evliliğin hata olduğunu
söyler. Catherine ise bu aşkı
desteklemektedir, Matt’e onlara olumsuz yanıt vermenin bir hata olacağını
söyler ve daima kızının yanında olacağını söyler.
Stanley
Kramer olay örgüsünü akıcı bir şekilde kurmada oldukça başarılı bir
yönetmendir. Sahne geçişleri gerçekten
de çok dinamik ve renklidir. Film %90 sadece
evin içerisinde geçmesine rağmen sizi asla sıkmaz. Akıcı diyaloglar sizi asla sıkmaz. Yakın çekimler sizi asla sıkmaz. Aksiyonsuzluk sizi sıkmaz. İşte böyle bir film benim için gerçek bir
filmdir.
Matt
muhteşem konuşmasıyla filmin sonunda hepimizi şaşırtır. İşte Katherine Hepburn tam da bu sahnede
gerçekten ağlamaktadır.
Film
aslında çocuklarına ve aşka son derece saygı duyan iki ailenin hikâyesi… Ailelerin
çocuklarını seviyor olması tabi ki doğal bir durumdur. Fakat her aile çocuklarına saygı
gösteremez. İşte bireyi birey yapan da, karakterini
şekillendiren ve güçlendiren de ailesinin ona duyduğu saygı değildir de nedir?
İşte
size muhteşem bir bilgi daha vereceğim ki hayretler içerisinde kalacaksınız :D
John,
babasına Joey’nin çocukları olursa, ABD’nin ilerde başkanı olacağını ve bu
yönetimlerinin çok renkli olacağını hissettiğini” söyler. Ve işte gerçek!
Bu filmden
tam 7 yıl önce, zenci ekonomi öğrencisi Barack Obama ve beyaz antropoloji
öğrencisi Ann Durham âşık olur ve evlenirler.
Aynı filmdeki Joey ve John karakterleri gibi ikili de Hawaii’de üniversitesinde
tanışmıştır! Çiftin 2008 yılında bir oğulları olur: Barack Obama. VE
2008 YILINDA BARACK OBAMA ABD CUMHURBAŞKANI OLUR! Peki, buna ne diyorsunuz
arkadaşlar? Obama'nın başkan olacağı doğduğunda mı belliydi yani?
Bence
bu bilgiyle noktalayalım…
Umarım
siz de benim gibi büyük bir aşkla izlersiniz bu filmi….
THE GLORY OF LOVE
"This is a song I've been singing for a long time.
It's like an old friend.
But, you know, I think it,
it's only recently that I discovered what it's really about."
It's like an old friend.
But, you know, I think it,
it's only recently that I discovered what it's really about."
You've got to give a little, take a little,
and let your poor heart break a little.
That's the story of, that's the glory of love.
and let your poor heart break a little.
That's the story of, that's the glory of love.
You've got to laugh a little, cry a little,
until the clouds roll by a little.
That's the story of, that's the glory of love.
until the clouds roll by a little.
That's the story of, that's the glory of love.
As long as there's the two of us,
we've got the world and all it's charms.
And when the world is through with us,
we've got each other's arms.
we've got the world and all it's charms.
And when the world is through with us,
we've got each other's arms.
You've got to win a little, lose a little,
yes, and always have the blues a little.
That's the story of, that's the glory of love.
That's the story of, that's the glory of love.
Billy Hill
yes, and always have the blues a little.
That's the story of, that's the glory of love.
That's the story of, that's the glory of love.
Billy Hill
Kurgu, diyalog kalitesi, oyunculuk, müzik bakımından fevkalade bir film. Sevginin her türlü engeli aşacak güçte olduğunun en güzel misalini veriyor seyirciye. Sıkmadan, gözleri yaşartarak...
YanıtlaSilEtkilendiğim sahnelere gelirsek;
John'un Matt'in çalışma odasında babasıyla konuştuğu sahne harikulade idi. Babasının içindekileri tamamen boşaltmasını sabırla bekledi. Sonra hakaret etmeden, incitmeme gayretiyle duygularını bütün samimiyeti ile dile getirdi.
Bayan Hepburn'in üst düzey yetki verdiği çalışanını kibarca, itiraz etmesine gerek bırakmadan kovduğu sahne. Cümleleri öyle tesirli sıraladı ki...
Bayan Hepburn'ün gün batımını yaşlı gözlerle seyrettiği an. O ateş turuncusu renk, âdeta derin bir elemi simgeliyordu.
John'un annesinin elini ellerine alarak aşkının büyüklüğünü dillendirdiği sahne...
Son olarak Matt'in kapanış konuşması... 22 yıldır yanlarında çalışan hizmetçilerini de salona davet ettikten sonra söze girmesi büyük incelikti. Duygulu, saygı ile sevgiyi dengeye oturtmuş, gelecek endişesi taşıyan bir babanın kalplere işleyen bu konuşması, taş yürekliler dışında eminim seyreden herkesin göz pınarlarını doldurmuştur. Bilhassa eşinin gözlerine uzun uzun baktığı o an!
Beklenmeyen Misafir tekrar seyredilmeyi hak eden nâdir filmlerden...