IMDB: 8,3 / 10
Tür: DramSüre: 2 sa. 18 dk.
Renk: Siyah, beyaz
Yapım yılı: 1950
Ülke: ABD
Yönetmen: Joseph L. Mankiewicz
Oyuncular: Bette Davis, Anne Baxter, George Sanders, Celeste Holm, Gary Merrill
Selamlar!
İşte
size gerçek bir film. Sıfır aksiyon,
tamamen statik. Usta oyuncular
tarafından dantel gibi zekice işlenmiş farklı karakterler; onların akıcı ve
berrak diyalogları! Gerçek oyunculuk, hayatın içinden; asla eskimeyecek bir
konu ve orijinal bir sonla taçlanan 67 yıllık bir şaheser. Bir sahne arkası hikâyesi!
Amerikan Film Enstitüsüne göre gelmiş geçmiş en iyi
28. film kabul edilen bu başyapıttan aldığım keyfi günümüz çoğu filminden alamıyorum. Bu filmle Bette Davis hayranı oldum. Bu filmle Anne Baxter’dan nefret ettim ve
oyunculuğuna hayran kaldım.
Film,
yönetmen Mankiewicz’in tartışmasız en iyi filmlerinden biri iken, Bette Davis
ve George Sanders’ın da hayatlarındaki en iyi performanslarına şahit
oluyorsunuz. Film Mankiewicz‘in hem
yönetip hem senaryosunu da yazdığı klasiklerinden biridir. Kendisi sektörün de
insanı olduğu için diyaloglar teatral terim ve esprilerle bezenmiştir.
Film 14 dalda Oscar’a aday olmuş ve 6’sını kazanmıştır. (En iyi film, en iyi yönetmen, en iyi yardımcı erkek oyuncu, en iyi uyarlama senaryo, en iyi ses miksajı, en iyi kostüm tasarım) Aynı zamanda farklı kategorilerde BAFTA, Cannes gibi 16 farklı yapımcılar birliğinden de onlarca ödülün sahibi olmuştur.
Marlyn
Monroe’yu da ufak bir rolü ile filmde göreceksiniz!
Konusuna
gelirsek:
Konu:
Margo Channing çok yetenekli ve ünlü bir tiyatro oyuncudur. Kariyerinin doruklarında olan yüksek egolu yıldız; günün birinde oyuncu adayı olan genç Eve Harrignton ile tanıştırılınca hayatının ne denli değişeceğini tahmin bile edemez. Margo’ya hayran; kibar, çalışkan ve saygılı görünen Eve, kısa zamanda Margo’nun gözüne girer ve onun asistanlığını yapmaya başlar. Eve’in bir Margo olabilmek için şöhret basamaklarını hırsla tırmanırken, Margo’nun; sevgilisi tiyatro yönetmeni Bill, yakın arkadaşı tiyatro yazarı Lyod ve eşi Karen ile olan dünyasını zamanla nasıl altüst ettiğine şahit olacaksınız.
Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)
Filmde hikâye
akışı sondan başa doğrudur. Bu da
1950’lili yıllar için orijinal bir anlatım şeklidir. Mankiewicz bu “ flashback” metodunu aslında
birçok filminde uygular. Bu filmlerinden
biri de “a Letter to three wives (Üç kadına Bir Mektup-1949)” filmidir. Bu arada bu film de size anlatılacaklar
listemde yer alıyor! Otoriteler tarafından dünyanın en başarılı 40 yönetmeni
arasında gösterilen Mankiewicz’den bahsetmeden geçmek istemem. Mankiewicz kariyerine çevirmen ve senaryo
yazarı olarak başlar aslında. Sinemaya âşıktır,
kısa zamanda kendini yönetmen koltuğunda dünyanın en başarılı oyuncularıyla, dünyanın en başarılı filmlerini
yönetirken bulur. Julies Sezar,
Cleopatra, Çıplak Ayaklı Kontes, gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni olan Mankiewicz
tarihte iki yıl üst üste aynı anda hem en iyi yönetmen ve hem de en iyi senaryo
(uyarlama) oscar'ini kazanan tek kişidir.
Kardeşi Herman J. Mankiewicz ise sinema tarihinin en önemli filmlerinden
biri olan “Yurttaş Kane (1941)’in senaristidir ve bu eseriyle o da Oscar sahibi
olmuştur. Prodüktör ve aktörlük deneyimi
de bulunan bu çok yönlü sanat insanının hayata dair güzel de bir sözü
bulunmaktadır: "Hayatla filmlerin arasındaki fark, senaryonun bir mantığı
olması gerektiğidir ama hayatın değil".
Filmimize
dönersek; film, tiyatro eleştirmeni Addison Dewitt’in en ünlü tiyatro ödüllerinin
verildiği bir gecede, başkahramanları bize alaycı bir tonda anlatmasıyla başlar:
Ödülü alacak ve hikâyesini dinleyecek olduğumuz Eve Harrington, yönetmeni Bill
Sampson, yazarı Lloyd Richards ve eşi Karen ve idolü ünlü ve eşsiz tiyatrocu
Margo Channing. DeWitt’in masada muzip bakışlarla tek tek Margo, Karen, Bill Ve
Lyod’a bakmasıJ
Ve onların da gergin ve düşünceli ruh halleri… Farklı hikâyeleri…
Filmin
en muhteşem sahnelerden biri Eve’in sahnede Margo’ya teşekkür etiğinde,
Margo’nun ona attığı bakış. Sigara
tutuştaki asalete bakar mısınız? Bette Davis bu derin, düşünceli ve alaycı bakışında bize anlatılacaklara dair ipucu verir aslında. J Bette Davis müthiş bir oyuncu. İlginçtir ki bir röportajında bu filmden
hemen önce kariyerinin sonuna geldiğine inandığını ve bu filmin onda bir dönüm noktası olduğunu söylemiştir.
Margo
(Bette Davis) işine âşık ve kariyerinde zirve yapmış bir tiyatro sanatçısıdır. Kendinden yaşça küçük, oyun yönetmeni sevgilisi
Bill (Gary Merrill) ile inişli çıkışlı bir aşk hayatı olsa da ikisi de birbirlerine
delicesine âşıktır. Aralarındaki yaş
farkı Margo’yu içten içe yaralamakta, onu içkiye ve egosunun zirvesine
çıkarmasına yönlendirmektedir. Çiftin en
yakın arkadaşları Richards’lardır (Celeste Holm & Hugh Marlowe). Bir de sosyal çevrelerine dönem dönem katmak
zorunda oldukları tiyatro eleştirmeni Dewitt (George Sanders) vardır. Adam itici ama tiyatro camiasında sözü geçer
bir eleştirmendir. İşte size ilk magazin
bilgimJ : Bu filmde gerçekten de
filmin iki başrol oyuncusu Bette Davis ve Gary Merril âşık olur. Çift kısa bir süre evlenir, Margot adında da
bir kız bebek evlat edinirlerJ
Eve,
Margo’ya tapar derecesinde hayran olarak, Karen tarafından Margo ile tanıştırılarak girer kadının hayatına. Margo Eve’e acır ve kanatları altına alır fakat
kısa bir süre sonra, Eve’in bir amacı olduğunu anlamaya başlar. Anne Baxter bize iki farklı Eve
sergiler. Filmin başında tiyatroya ve
Margo’ya âşık silik ve masum bir Eve; ve hayallari uğruna gözünü kırpmadan insan
kullanan; hırslı ve acımasız Eve. Anne
Baxter başta “beyaz kuğu” halleriyle vasat bir performans sergilemiş derken; zamanla
ondaki “Siyah kuğuyu” görünce “vay be” diyorsunuz.
Bu
filmde tarihte ilk defa iki aktrist aynı kategoride aynı da Oscar’a aday
gösterilir, tabiî ki Ann Baxter ve Bette Davis’ten bahsediyorum. Ann Baxter önce yardımcı kadın oyuncu dalında
aday gösterilecekken, buna maalesef itiraz eder. Maalesef diyorum çünkü bu yaptığı oyların
bölünmesine neden olur ve hem kendi Oscar’ına hem de Bette Davis’in Oscar’ına
engel olur. Bu dalda Oscar, “Dünkü Çocuk”
filmiyle Judy Holliday’in olur. Bu
filmden ve Judy Holliday’den “Perili Ev” filmiyle de ileride size bahsedeceğim.
Eve’i
hayatlarına bulaştıran ve ona ilk kanan Karen olur. Duygusal olarak en çok yıkımı da bence yine
Karen alır bu hatasıyla. Hem en yakın
arkadaşını hem de kocasını kaybetme noktasına geliverir. Karen, Margo’nun oyununa geç kalmasını
sağlayarak, yerine yedek olarak Eve’in geçmesini sağlar. Bu Eve’in bir dönüm noktası olacaktır. Kaderin cilvesine bakar mısınız ki; 33 sene
sonra, rahatsızlığından dolayı tamamlayamadığı Hotel adlı dizi serisinde, sette
Davis’in yerine Ann Baxter geçer!
Karen
rolünde izlediğimiz naif Celeste Holm çok ilginçtir ki film çekimi boyunca ve
hayatının sonuna kadar Bette Davis ile asla konuşmaz. Sebebi de ilginçtir: Setin ilk gününde Celeste Holm “günaydın”
diye selam verir Bette’ye; Bette ise ukala bir tavırla:”Kahretsin, terbiyeli
tavırlar” diye cevap verir. Celeste
böylelikle kendince bir daha muhatap olmama kararı alır Bette ileJ Bette Davis ise yıllar sonra
bir röportajında hayatımın en güzel işi bu film setinde olmaktı, Celeste Holm’e
rağmen” der.
Filmin
inanılmaz bir diyalog akıcılığı ve atmosferi bulunuyor. Gözünüzü ve kulaklarınızı bir saniye filmden
ayırmak istemiyorsunuz. Orijinal diyaoglar literatüre de geçmiştir hatta. 1950’de yönetmenimiz tarafından icat edilen ve
Amerikan Film Enstititüsü tarafından #9 film cümlesi olarak tarihe geçen cümle
ise şudur:
-Kemerlerinizi
bağlayın, bu gece sarsıntılı bir gece olcak! (Bette Davis)
Benim
favori cümlem ise Margo’nun filmin sonunda Eve’e söylediği şu cümlelerdir:
“Güzel konuşmaydı Eve. Ama yerinde olsam kalbim için çok fazla endişe
etmezdim. Aldığın ödülü her zaman
kalbinin olması gerektiği yere koyabilirsin!"
İnce
espriler ve göndermelerle bezenmiş diyaloglar çoğu kez Hollywood’a göndermeler
de barındırıyor. Dewitt, ünlü olmaya
çalışan yeni yetme seksi bir sarışınla çıkagelir Margo’nun partisine. Amaç yapımcıyla bu sarışını
yakınlaştırmaktır. Ama karşılığında
kendi de çoktan yakınlaşmıştır ve sektörde herkes bunu gayet de iyi
bilmektedir. Kadını "Copacabana
Dramatik sanatlar akademisi” bölümünden mezun diye alaycı bir tavırla tanıtır
herkeseJ O kadın Marlyn Monroe’dan
başkası değildir.
Ne
kadar akıllıca bir oyuncu seçimi! Marlyn’nin
setteki varlığı özellikle birini çok fazla rahatsız eder, öyle ki tüm çekimler
boyunca kocasını bir saniye yalnız bırakmaz.
Bahsettiğim kişi George Sanders’in o dönemki eşi çok yakın bir zamanda
vefat eden film kariyerinden çok yaptığı evliliklerle ünlü Zsa Zsa Gabor'dır. J Bette Davis tüm sahnelerini
toplam 16 günde tamamlarken; Marlyn Monroe sadece birkaç cümleden ibaret olan
bir sahnesi için 10 gün harcamıştırJ Evet Hollywood,
kendi öz eleştirisini bu film boyunca çokça yaparken, Marlyn’i bu konuda birkaç
karede zekice kullanmıştır!
Filmin
teması bana göre oldukça basit ve derin aslında: Kadınlar! Favori diyalog
bölümümde de gördüğünüz üzere Margo söyledikleriyle aslında tüm filmi özetliyor
bize: “Kadın olmak beğensek de beğenmesek de tüm dişiler için bir
kariyerdir. Bazen bu kariyer yolunda
ardında çok şeyler bırakırsın ama tekrar kadın olmak istediğinde o bıraktığın şeylere
muhtaç olduğunu anlarsın” Margo
kariyerinin doruk noktasındadır ve artık bir kadın olarak Bill ile evlenmek ve
çevresinde dostlarıyla beraber evinin kadını da olmak ister bir yandan. Neyseki Bill’in ona olan aşkı Eve’in
oyunlarına karşı başarı ile direnmesini sağlar.
Eve onun için iyi bir hayat dersi olmuştur aslında. Geride bıraktığı hayatın değerini anlar. Ve artık bu yolda mücadele etmekten vazgeçer
ve direksiyonu Eve’e sessizce bırakma kararı alır.
Eve’ e
gelirsek; Eve tam her şey yolunda artık dediği noktada beklemediği bir duvara
toslar: Dewitt. Dewitt başından beri
Eve’in amacının ve yaptıklarının farkındadır. Kadını hem kendine yakın
bulduğundan hem de yeteneğine ve hırsına hayran olduğundan, ona destek de
olarak seyirci kalır tüm yaşanan ve yaşattıklarına. Fakat her şeye rağmen o da bir yere kadar
sabır gösterir ve Eve’in daha fazla Margo ve dostlarına zarar vermesine seyirci
kalmaz. Eve artık onun boyunduruğu
altında yaşamaya mahkûm olurJ Filmin
sonu ise tek kelimeyle MUH-TE-ŞEM. Eve’i otel odasına kadar takip eden ve
odasında saklanan yeni yetme oyuncu adayı kız, Eve’in isteğiyle çalan oda
kapısını açar. Karşısında, Eve’in
takside unuttuğu ödülünü getiren Dewitt vardır. Masum kız bir anda seksileşir,
bakışı değişir. Ve bu tabiî ki
Dewitt’ten kaçmaz. Bu ödülden isteyip
istemediğini kıza sorar. Yanıt tabiî ki
olumlu gelince de, Eve’e bunu nasıl kazandığını anlatmasını istemesini söyler
ve sinsice gülerJ Kaçınılmaz döngüye şahit oluruz. Eve ve Margo sadece bir başlangıçtırJ Güçlü ve eşsiz varlıklar…
Ah
kadınlar kadınlar…
Perde, Bizim İşimiz ve Sizin için Üretiyoruz..
YanıtlaSilEn kısa sürede en kaliteli hizmeti almak için bizimle..
1990′ dan beri sizin için İstanbul Avrupa yakasında en kaliteli perdeleri en uygun fiyat politikası ile üretiyoruz ve sizin ile çalışmayı dört gözle bekliyoruz..
Peki Ama Neden Bir Perde?
Çünkü kaliteyi uygun fiyat ile sunuyoruz..
Bir Perde sürdürülebilirliğin müşteri memnuniyetine dayalı olduğuna inanıyoruz bu yüzden yaptığımız tüm işlerde %100 müşteri memnuniyetini hedefliyoruz..
Müşterilerimizin bizi çevrelerine önermesinden mutlu oluyoruz. Bu yüzden işimizi titizlikle ve kalite ile yapmaya özen gösteriyoruz. Bir Perde satış öncesi ve satış sonrası desteğini taahhüt etmektedir.