26 Ocak 2018 Cuma

ÖLÜM KARARI - İP



Orijinal film adı: Rope

IMDB: 8 / 10

Tür: Cinayet, Dram, Gizem

Süre: 1 sa. 20 dk.

Renk: Renkli

Yapım yılı: 1948

Ülke: ABD 

Yönetmen: Alfred Hitchcock

Oyuncular: James Stewart, John Dall, Farley Granger, Dick Hogan, Edith Evanson, Douglas Dick, Joan Chandler, Cedric Hardwicke





Favori diyalog (Quote of the film):

1. "Zayıf olmak bir hatadır"
2. "İnsan olduğu için mi?
"Sıradan olduğu için"

Selamlar!

Size tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden biri desem? En iyi gerilim ustası desem?  En iyi kurgu ustalarından biri desem?  Seyirciyi şok eden yönetmen desem? Senaryo seçmede guru desem? İlklerin adamı, ülkeler arası paylaşılamayan bir adam desem? Hollywood’a transfer olan bir İngiliz desem? Hollywood’un tahammül edilemez set ve sansür kurallarını umursamayan sayılı yönetmenlerden biri desem? Cameo’ları ile bizi her seferinde şaşırtan adam desem? “Sapık” desem, “Kuşlar” desem; bana tabi ki ALFRED HITCHCOCK diye bağırırsınız😊 Evet bu inanılmaz adamın bir diğer filmi ile karşınızdayım.  Of nerden başlasam nasıl anlatsam... Bir önceki yazımda size bu eşsiz insanın ilk ve tek kara-komedi türündeki filminden bahsetmiştim.  Şimdi ise gerilim ustasının en iyi filmlerinden biri olan “Rope (Ölüm Kararı)”ndan bahsetmekten mutluluk duyacağım.


"Bence kurban olmadığı müddetçe
herkes iyi bir cinayetten hoşlanır"
Film Alfred Hitchcock’un en tartışmalı filmidir.  Öyle ki Amerika'da bazı sinema salonlarında gösterimi yasaklanmıştır. 

Filmin hikayesi ise maalesef gerçektir.  Chiago Üniversitesi'nde okuyan Nathan Leopold ve Richard Loeb’un hikayesidir bu.  Nasıl bir hikaye derseniz; konuya geçelim derim ben de:

Konu:
Manhantan’ın üst tabakasından Brandon Shaw ve Philip Morgan aynı apartman dairesini paylaşmaktadır.  Kendi aralarında bir iddiaya girerek; “mükemmel cinayet”i gerçekleştirip yakalanmamayı planlarlar.  Kurban olarak ise Harvard üniversitesinden eski sınıf arkadaşları olan David’i seçerler. David’i seçme nedenleri ise, onu aşağı görmeleri ve ölümünün büyük bir kayıp olacağını düşünmemeleridir. David’i parti bahanesiyle evlerine davet eder ve bir ip ile boğarlar.  Cesedini salonda bulunan sandığın içine koyarlar.  Plan çoktan hazırdır. Akşam verecekleri partiye, David’in ailesini (babası ve halası Bayan Anita Atwater), çok sevdikleri öğretmenleri Rupert Cadell, David’in nişanlısı Janet Walker ve Janet’in eski erkek arkadaşı Kenneth Turner’ı davet etmişlerdir.  Evde ayrıca sadık hizmetkarları Bayan Wilson da bulunmaktadır.  Yemek masası olarak da salonda bulunan cesedi koydukları sandık kullanılacaktır! Konuklar arasında bir tek Rupert onları endişelendirir. Çünkü Rupert’ı zeka anlamında kendilerine çok yakın görürler.  Aslında bu cinayet fikri de zamanında derslerinin birinde Rupert’ın Nietzsche’nin “Übermensch, and De Quincey's art of murder (Cinayet Sanatı)” anlatımında, cinayet sanatının birinin diğeri üzerindeki üstünlüğünün göstergesi olarak belirtilmesini onayladığını söylemesiyle çıkar.



Peki partide neler yaşanacaktır? Çok sevdikleri Rupert olayın içyüzünü anlayabilecek midir? Bu iki genç gerçekten de yakalanmadan mükemmel cinayeti işleyebilmiş midir?
Keyifli izlemeler dilerim!

Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)

Fim bir Hitchcock klasiği olarak şok edici bir sahneyle başlar.  Korkunç bir çığlıkla irkilip, yavaş yavaş bir evin salonuna pencereden girersiniz.  Brandon ve Philip salonlarında arkadaşları David’i ayakta bir ip ile boğmaktadır. 


Tek kamera, tek odada geçen bu benzersiz gerilim, az ama etkili oyuncu kadrosu ile zamanında büyük ses getirmiştir.  Set ekibi mobilyaların hemen hemen hepsine tekerlek monte eder ki, kamera tüm odayı gezerken rahat hareket edebilsin.  Film Hitchcock’un ilk renkli filmidir.  Hitchcock bu filmini 4,5 dakikadan 10 dakikaya da uzanan kesintisiz yönettiği 10 çekimden oluşturur.  Bu yöntemi ilk defa bu filminde deneyen usta yönetmen, bir daha bu tekniği hiçbir filminde de kullanmaz. 

Filmin tamamı giriş sahnesi dışında stüdyoda çekilmiştir.  Pencerenin dışından görünen bulutlar cam elyafından yapılmıştır.  Filmin son sahnesinde duyduğumuz polis siren sesi ise, birkaç blok öteden Warner Brothers Studio’sunun önüne doğru son sürat gelen ambulans ile sağlanmıştır.  Sesler stüdyonun kapısının girişinde kaydedilmiştir.  


James Stewart
Filmin başrolünde Hollywood’da beyefendiliğyle ün salmış değerli oyuncu, çok da sevdiğim James Stewart’ı görüyoruz.  Stewart, Hitchcock’un “Arka Pencere” ve “Vertigo” gibi kült filmlerinde de başrol oynamıştır.  Fakat Stewart, Hitchcock filmlerinin arasında bir tek bu rolünden memnun kalmadığını belirtir yıllar sonra.  Filmde 28. dakikadan itibaren görünmeye başlar ve bu durum da onu rahatsız eder.  Kendisi bu konuda rahatsız olsa da, dönemine göre oldukça iyi bir bütçe ile de ödüllendirilmiştir. 

Bu rol önce Cary Grant’a teklif edilmiştir. Grant, bu rol ile karşımıza çıkmasa da, Hitchcock’un önemli baş yapıtlarında yer almıştır.


Şüphe (1941)

   
Aşktan da Üstün (1946)


Kelepçeli Aşık (1955)


Gizli Teşkilat (1959)
Alfred Hitchcock aslında ilginç bir insandır.  Ailesi tarafından da çok farklı yetiştirilmiştir.  5 yaşındayken babası onu bir polisle anlaşarak, 10 dakikalığına
hücreye attırmıştır.  “Kötü çocukların başına böyle şeyler” mesajını çocuğa aşılamaktır amacı.  Ama bu olay Hitchcock’un hayatını daha farklı etkilemiştir. Suçsuz yere hapse girmek düşüncesi onu çok korkutur.   Birçok filminde de bu temayı işler. Özellikle “The Wrong Man (Yanlış Adam)” filmi çok çarpıcıdır.
Yanlış Adam (The Wrong Man, 1956)
Hitchcock hayata çizer olarak başlar.  Daha sonra bir stüdyoda prodüktör yardımcısı olarak çalışır.  21 yaşında en güvendiği gerçek iş danışmanı olan sinemacı Alma ile evlenir.  İşine ilk sessiz sinema ile başlar.  Ve kariyerinde 10 sessiz film yönetmiştir.  Zaten Hitchcock’un en büyük özelliği (ki ben okuduğumda çok şaşırmıştım) filmlerinin sesini kapatıp izlerleseniz yine de oyuncuların mimik ve el hareketlerinden hikayeyi anlıyor olabilmeniz! 
“Sinemayı öğrenmenin en etkili yolu sessiz film çekmeye çalışmaktır” 
Dünya çapında ünlendikten sonra, 1939’da İngiltere’den ayrılp Hollywood’a gelen Hitchcock, Hollywood standartları ve sansürlerinin de etkisiyle kendine özgü çekim ve kurgu tekniklerini geliştirmiştir.  Hollywood’da ilk çektiği film “Rebecca” ile de “En iyi film” Oscar’ının sahibi olmuştur.  Ve ilginçtir ki bu kazandığı ilk ve tek Oscar'dır.  En iyi yönetmen kategorisinde ödül sahibi olamamıştır.  

Rebecca (1940)
Filmimize geri dönelim artık😊  Bu filminde Hitchcock 2 cameo kullanır: biri filmin en başında New York sokaklarında yürürken, biri de Janet ve Kenneth konuşurken, ortalarında dışarıda penecerede beliren neon reklam ilanı şeklinde.  Bu neon ilan cameosunu “Yaşamak İstiyoruz (Lifeboat)” filmindeki gazete ilanından da kullanmıştır.



Akşam boyunca Brandon soğukkanlı ve konrollü iken, Philip gergin ve endişeli görünmektedir.  Bunu örtbas etmek için de çok fazla içki içer.  David'in halasının onun el falına bakıp, "ellerin sana büyük şöhret getirecek" dediğinde ise bunu kadının kastettiği piyano kabiliyetine değil de; işlediği cinayete yorar ve psikolojisi iyice bozulmaya başlar.  Film boyunca tüm diyaloglarda David'in yokluğu konuşulur.  Bir süre sonra bu durum endişeye de yol açacaktır.  Rupert, Philip'in davranışlarından bir terslik olduğunu hisseder ve onu kendince sorguya çeker.  Evden ayrılırken, Brandon, David'in babasına vereceği kitapları, oğlunu boğduğu ip ile tutturarak verir.  Bu gerçekten de çok itici bir durumdur.  
Salondan en son Rupert ayrılır.  Vedalaşırken Bayan Wilson ona yanlışıkla David'in portmantoda kalan şapkasını verir.  Bu Rupert'ın şüphelerini daha da körükler.  O ayrıldıktan sonra ikili tam rahatladıklarını ve başardıklarını düşünürken; Rupert sigaralığını unutma bahanesiyle geri geliverir.  Rupert bir içki daha içer ve iki genci cesaretlendirerek itiraf ettirmelerini sağlamaya çalışır.  Kendi fikri deney yapmak amacıyla David'i etkisiz hale getirip saklamaları yönündedir.  Onu her zaman kendilerine yakın bulan Brandon, Rupert'in takdirini kazanacağını da düşünerek olayı itiraf eder ama tabancasını da cebindedir.  Rupert tabancasını da farketmiştir.  Birden Rupert cebinden "ip" i çıkarır.  Bu asında Philip'in vereceği tepkiyi görmek içindir.  Başarılı da olur.  Kendinden geçen Philip tabancayı alıp başından beri bu işte olmak istemediğini söyler.  Rupert sandığa bakmak istediğini söyler.  Baktığında ise yıkılır, yanılmış olmayı dilemiştir.  Ama David'in cesedi içindedir.  Brandon hala Rupert'ten anlayış beklemektedir ve ona vasıfsız insanların yok edilmesine dair tartıştıkları dersi anlatır.  Rupert şaşkınlığının yanında çok da üzgündür çünkü bir şekilde gençlerin aklına bu fikri dolaylı da olsa kendinin soktuğunu anlar.  
Filmin son 3 dakikası gerçekten çok etkileyicidir.  Üç karakter de konuşmaz.  Polis siren sesleri duyulur.  Brandon son içkisini içer, Philip ise son kez piyano çalar.  Rupert ise sandığın yanında oturup beklemektedir.

Film, Patrich Hamilton'ın tiyatro oyunundan uyarlanmıştır.  Orijinal senaryoda, Brandon ve Philip sevgilidir.  Öğretmen Rupert, 29 yaşlarındadır ve hala bu ikilinin öğretmenidir. Hatta bu iki gençten biri ile de zamanında bir ilişkisi olmuştur! Hitchcock yazar Hume Cronyn ile birlikte hikayeyi farklılaştırmış hatta olmayan karakterler de eklemiştir.  (Janet, Bayan Wilson, Kenneth ve David'in halası)  Ve olay İngiltere'de geçmektedir.  Tüm bu uyarlamalara rağmen hikaye yine de Amerikan halkı tarafından aykırı bulunur.

Hitchcock'un en etkileyici filmlerinden biri olan bu baş yapıtı mutlaka izlemenizi öneririm.




“Kötü adam ne kadar başarılıysa film de o kadar başarılıdır. 
Bu en önemli kuraldır.”

























Kaynaklar:
www.imdb.com
http://listelist.com/alfred-hitchcock-sinemasi/



19 Ocak 2018 Cuma

HARRY'NİN DERDİ

Orijinal film adı: THE TROUBLE WITH HARRY

IMDB: 7.2 / 10

Tür: Komedi, Gizem

Süre: 1 sa. 39 dk.

Renk: Renkli

Yapım Yılı: 1955

Ülke: ABD

Yönetmen: Alfred Hitchcock

Oyuncular: John Forsythe, Shirley MacLaine, Edmund Gwenn, Mildred Natwick





Favori diyalog (Quote of the film): 




 

Selamlar!

Bir Alfred Hitchcock komedi filmi ile karşınızdayım.  Yanlış okumadınız, komedi filmi dedim evet:) "Harry'nin Derdi" Alfred Hitchcock'un ilk ve tek komedi filmidir.  Bunu, filmin orijinal afişinde de okursunuz: "Hitchcock'tan bir beklenilmeyen!" Film bir kara-komedi olmasına rağmen Hitchcock filmlerinin olmazsa olmazına da sahiptir: bir ceset!
Shirley MacLaine
Dünyalar güzeli Shirley MacLaine'i beyaz perdeye ve kalplerimize kazandıran da yine bu filmdir.  Yani filmimiz bir nevi ilklerin filmidir.  Hitchcock'un soğuk sarışınlara olan sempatisinden ve filmlerinde hep böyle kadınlar kullanmasını bilmeyen yoktur.  Tippi Hedren, Kim Novak, Grace Kelly bu kadınların başlıcaları.  Hitchcock, bu filmiyle bize bir kızıl kadın sunarak yine bir ilki daha gerçekleştirir.  Hitchcock filmlerinde oynattığı kadınlara her zaman hayrandır; özellikle Tippi Hedren'e aşık olduğu da söylenir.  Shirley MacLaine'e ise yaklaşımı çok farklı olmuştur.  Şöyle ki Shirley, bir kabare oyuncusudur ve ekonomik durumu zayıf bir taşra kızıdır.  Keşfedilmesi de tamamen şans ile olmuştur.   Tıpkı "Eve Hakkında Herşey" filminde, Eve'in bir gece Margo'nun yerine tiyatroda oynaması gibi; Shirley'de bir kabare oyununda asıl oyuncunun yerine çıkar sahneye, ve ışığı gözleri kamaştırır.  Diğer oyuncularının aksine Hitchcock Shirley'e biraz acır ve set boyunca onu sürekli yedirir.  Hatta öyle yedirir ki , yapımcılar artık Shirley'e artık daha fazla yememesini yoksa yıldızının parlamadan söneceğini söyler:)  Hitchcock, bu filminde kendi deyimiyle "star" olmayan oyunculara yer verir.  Nedenini ise, star oyuncuların çoğu zaman hikayenin stil ve akışının önüne geçtiği şeklinde belirtir.  Hitchcock, bu ilk komedi denemesinde aslında iki konuyu test eder: İzleyiciler "star" olmayan oyuncu kadrolu filmlere nasıl bakıyor ve Amerikan izleyicisi kara-komedi film tarzına hazır mı? 

Hitchcock'un en sevdiği filmler arasında yer almasına rağmen, maalesef Amerikan izleyicisinin bu türe hazır olmadığı ortaya çıkar.  Ama izleyiciler Shirley MacLaine'i kalplerine alırlar ki, kendisi "en iyi çıkış yapan kadın oyuncu" dalında Golden Globe sahibi olur.  Amerika'nın aksine Avrupa izleyicisi bu filme bayılsa da, Hitchcock bir daha asla kara-komedi filmi çekmez.  İlginçtir ki film, Avrupa'da o kadar ilgi görür ki, bizde bir sıkıntı mı var diye Amerika'da tekrar sahneye alınır; ve bu sefer daha iyi bir hasılat elde eder. 

Peki Harry'nin derdi nedir?  Harry aslında farklı kişiler tarafından bulunan ve oradan oraya savrulan zavallı bir cesettir:)  Peki bu insanların Harry ile derdi nedir? Hadi bakalım o zaman konu:


Konu: 

Vermont kasabasının kırlarında güzel bir sabahtır.  Fakat maalesef Harry için değildir.  Sevgili Harry ölü bir şekilde kırlarda uzanmaktadır.  Kırlarda oynamaya çıkan küçük Arnie, cesedi ilk fark eden olur ve koşarak annesine haber vermeye gider.  Bu güzel günü tavşan avına çıkarak değerlendiren Kaptan Wiles ise cesedi gördüğü an onu yanlışlıkla kendinin vurduğunu zanneder.  Cesedin alnında bir kan lekesi vardır.  Kaptan hızlı düşünmek zorundadır; ya polise haber verecek ya da cesetten kurtulacaktır.  2.seçeneği seçer ve cesedi gömmek için sürüklemeye başlar.  Bu esnada, yürüyüşe çıkmış olan Bayan Ivy Graveley çıkagelir.  Kaptan ona her şeyi anlatmak zorunda kalır.  Bayan Graveley kaptana destek olur ve saklamasına yardımcı olacağını söyler.  Onu işi bittikten sonra çaya davet ederek ayılır.  İşe tam koyulacakken, Arnie ve annesi Jennifer çıkagelir.  Kaptan saklanır ve onları gözetler.  Jennifer cesedi tanır ve öldüğüne sevindiğini söyleyiverir.  Arnie'ye bu olayı unutmasını söyleyerek, hızlıca oradan uzaklaşır.  Onlar ayrıldıktan sonra da kitap okuyarak yürüyen Dr. Greenbow çıkagelir.  Ama kafasını kitaptan ayırmadığından cesedi fark etmez; cesede takılıp yere düşer ama kalkıp yürümeye devam eder.  Ardından bir serseri cesedi görür ve ayakkabılarını çalarak uzaklaşır.  Kaptan artık rahatladığını düşünürken, bu sefer de arkadaşı Sam elinde resim defteri ile çıkagelir.  Sam cesedi fark eder, hatta oturup defterine onun resmini de yapar.  Kaptan dayanamaz ve Sam'e her şeyi anlatır.  Sam cesedi gömmesine yardım edeceğini söyler.  Tam işe başlarken, Jennifer'ın olayı polise haber vermiş olabileceği akıllarına gelir.  Bunun üzere Sam'in Jennifer'ı ziyaret etmesi planlanır.  Zaten Sam de uzun zamandır Jennifer'dan hoşlanıyordur ve bu fırsat onu mutlu da eder.  Daha sonra bu dörtlü bir araya gelir ve anlaşılır ki aslında herkesin bir şekilde Harry ile, cesedi bulunmadan önce etkileşimi olmuştur.  Herkesin kurtulmak isteyip de bir türlü başaramadığı zavallı Harry'i gerçekte kim ve nasıl öldürmüştür?  Herkesin Harry ile derdi nedir?
 
 
 

Keyifli izlemeler dilerim!


Bilgi ve görüşler (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)

Bildiğiniz de üzere, Alfred Hitchcock filmlerinde "cameo"su ile ünlüdür.  Yani ummadığımız bir anda karşımızda beliriverir.  Cameo sözlük anlamı ile oyun, film, televizyon gibi gösteri sanatlarında insanlar tarafından çok bilinen birisinin kısa süre ile görülmesidir. Hitchcock cameo'nun öncüsü olmuşken, günümüzde Tarantino da cameoyu kullanmıştır.  Hitchcock'un cameo tercihleri son derece yaratıcıdır.  Bu, bazen bir otobüsün içerisinde yolcu olarak, bazen gazete kupüründe bir fotoğraf karesi olarak, bazen de bu filmimizde olduğu gibi Sam'in resimlerine uzaktan bakan bir yabancı olarak karşımıza gelmiştir.  İzleyici, filmin başından itibaren öyle heyecanla bekler ki Hitchcock cameosunu, Hitchcock seyircisini asla üzmez ama hikayeden uzaklaşmamaları için de filmin ilk sahnelerinde yer almasına özen gösterir.  İzleyici bu ilk karelerde Hitchcock'u görür, kendince rahatlar ve filmin hikayesine odaklanmaya başlar.  Bu, o dönem izleyiciler için adeta bir oyun haline gelmiştir. 

The Trouble with Harry, 1955


Lifeboat, 1944
 
How to Catch a Thief, 1955

The Birds, 1963

Blackmail, 1929

Strangers on a Train, 1951
Stage Freight, 1950

"Star" olma yolunda sinemaya bu filmle ilk giriş yapan Shirley MacLaine'nin yanında doktor rolünde izlediğimiz Dwight Marfield'ın da bu film, ilk sinema filmidir.  Ceset rolünde gördüğümüz ünlü oyuncu Philip Truex de, jübilesini bu film ile yapmıştır.  Kaptan rolünde izlediğimiz Edmund Gwen'in de son filmidir bu. Gwen'i ileriki yazılarımda bahsedeceğim "Alfred Hitchcock sunar" isimli mini dizilerde de sıkça görürüz.  İlkler ve sonlar...Philip Turex'ten konu açılmışken; aslında bu filmde kendisi de bir cameodur:)  Ceset rolü için cansız bir beden kullanılabilinecekken, Hitchcock ünlü bir ismin ceset olmasını ister ve rolü Truex'e verir.

Philip Truex

Hitchcock filmlerinde film müziği de çok etkili ve kritiktir.  Bu film için Hitchcock ünlü müzisyen Lyn Murray'i düşünür fakat Murray, yine ünlü bir Hithcock film müziği üzerinde çalışmaktadır: How to Catch a Thief (Kelepçeli Aşık).  Dolayısıyla yerine Bernard Herrmann'ı önerir.  Hitchcock aradığını Herrmann'da buluverir, ve bu dönemden sonra ayrılmaz bir ikili olurlar.  Oscar'lı müzisyen Hermann'ın önemli filmleri arasında "Sapık", "Citizen Kane" ve "Taksi Şoförü" yer almaktadır.  Film başlarken dinleyeceğiniz müzik gerçekten de dahicedir.   Müzik eğlenceli bir temada ters giden bir şeyler olacağının haberini size önceden verir:)
 
Vermount

Film muhteşem Vermount kırsal görüntüleriyle başlar.  Hitchcock, filmlerinin çoğunda bize mekanı bu şekilde tanıtmayı sever.  Her ne kadar komedi olsa da filmde özel Hitchcock karelerini görmeyeceğim sanmayın.  Mesela Arnie'nin cesedi bulduğu sahnede çekimin cesedin hizasında ayaklarını görebileceğimiz şekilde yansıtılması...Arnie elinde oyuncak silahıyla ormanda gezerken, silah sesleri duyunca yere atar kendini ve sesler durunca kalkıp koşmaya başlar.  O esnada da bulur cesedi.  Filmin tek ürkütücü sahnesi budur.  Her karede cesedi görecek olmanıza rağmen duruma alışır, irkilmezsiniz.  Bu biraz da cesedin düzgün bir şekilde giyinmiş ve yıpranmamış olmasıdır.  Yarası da temizdir, sizi ürkütmez.  Halbuki Hitchcock bütün filmlerinde cesetleri son derece ürkütücü bir şekilde bize yansıtır.  Bu film türünde öyle olmamıştır.  Bu zekice bir ayrıntıdır.

Arnie ve ceset
Film, kara mizah türünde olduğu için komik bulunacak sahneler de absürt oluyor haliyle:) Mesela Bayan Graveley'nin cesedi çok cool karşılaması, gerçekten ölmüş mü diye ayağı ile dürtüklemesi ve sakince "sorun nedir kaptan" diye sorması:)  Ve sonunda Kaptan'ı çaya davet etmesi:)  Bir de ikilinin tek derdi adamın evinden uzakta ölmesi gibi bir algı...Burada Türk'lere de bir gönderme var paylaşmadan da edemeyeceğim:)  Bayan Graveley kaptana bu meseleyi en iyi şekilde halledebileceğini çünkü kariyerinde çok daha kötüleriyle karşılaşmış olabileceğini söyler.  Kaptan da evet der, eli palalı bir Türk ile karşılaşmıştım!   

Modern sanat eğilimli bir sanatçı olan Sam'in de dramı çok ilgi çekicidir.  Parası olmadığından ve veresiyesi arttığından dükkan sahibi Bayan Wiggs'e resimlerini satması ve mağazanın dışında sergilemesi için vermesi çok ilginçtir.  Ama asıl ilginç olan, bir milyoner resimleriyle ilgilendiğinde ise ondan para değil; arkadaşları için hediyeler; kendisi için de çift kişilik bir yatak istemesidir! Gözü tok gerçek bir sanatçıdır kendisi.  Aslında kasabadaki insanların çoğu parasız olarak ihtiyaçlarını değiş-tokuş ile elde eder.  Sadece polis araba satarak para kazanmanın peşindedir ki, Sam onun için sanattan hiç anlamadığını; özellikle de yaşama sanatından anlamadığını söyler. 

Sam ve sergideki resimleri

Diyaloglar yine ince espriler barındırır.  Film Hitchcock'un en sevdiği İngiliz yazarlardan biri olan Jack Trevor Story'nin romanından uyarlanmıştır.  Hitchcock yazarın birçok romanını beyazperdeye yanıtmıştır.  Bunlar arasında: To Catch a Thief (Kelepçeli Aşık), Rear Window (Arka Pencere) ve The Man Who Knew Too Much (Her şeyi Bilen Adam) vardır.  Tüm bu filmlere dair yorumlarımı size ilerleyen haftalarda yazacağım.  Roman aslında İngiltere'de geçse de, orada konusu itibariyle ambargoya uğrar ve çekilmez.  Şöyle ki, Harry'nin aslında Jennifer'ın kocası olduğu ortaya çıkar.  Jennifer, savaş döneminde bir pilottan evlilik dışı hamile kalır.  Pilot şehit olunca, pilotun ağabeyi Harry, çocuk gayrimeşru olmasın diye Jennifer'ı kendisiyle evlenmeye ikna eder.  Bu konu İngiltere'de nedense sakıncalı bulunur. 

Absürt bir şekilde cesedi öğrenen 4 kişi de durumu yadırgamamış gibi davranır ve cesetten irkilmezler.  Jennifer cesedi gördüğünde gülmeye başlar; Sam gördüğünde ise oturup resmini yapar! En çok da Jennifer'ı yadırgamak durumunda olmamıza rağmen, Shirley MacLaine o kadar güzel ve sevimlidir ki, ona kızamayız bir türlü.  Ceset defalarca taşınır, gömülür çıkarılır, hatta eve bile götürülür.  Peki bu insanlar anormal midir? Deli midir?  Film boyunca bekler durursunuz, artık biri de bu durumun anormal olduğunu kavrasın diye ama hayır öyle olmaz.  Aslında hepsi iyi insanlardır da :) İşte bu da zekice bir absürtlük katar filme.  Hitchcock'un amacı da budur zaten.  İnsan takıntısını anlamamak mümkün değildir Hitchcock filmlerinde.  "The Birds (Kuşlar)" filminde de üstüne salar kuşları insanların.  Her filminde bir ceset olur, birini öldürür:) Burada da "bencil" insanların amaçları uğruna gözlerinin kör olmasını ve işlerine odaklanmalarını sempatik bir dilde görüyoruz aslında.  Ünlü film eleştirmeni Lesley Brill'e göre ise, Vermount insanları doğayla o kadar iç içe ve o kadar doğal ve insancıl yaşamaktadır ki, ölüm onlar için son derece normal karşılanacak bir durumdur. 



Film bir günde geçer fakat bir zamansızlık kavramı hakimdir.  Kaptan sürekli saati sorar; Sam de boş olan bileğine sonra da gökyüzüne bakıp cevabı söyler; küçük Arnie sürekli yarına bugün, bugüne yarın der.  Doğayla da bütünleşik bir atmosferle Hitchcock, filmde bir "cennet" ortamı yaratmaya çalışmış olabilir.  Zaten karakterlerin de tepkileri dediğim üzere alışılmış tepkiler değildir.  

Her seferinde dörtlü içinden biri şüpheli duruma düşer, birbirlerini kollamak için de sürekli gömüp, fakat sonra yeniden çıkarırlar cesedi.  Sam ile Jennifer aşık olup evlenmeye karar verince de, kocasının ölü olduğunun ispatlanması gerektiğini hatırlarlar.  Bunun üzerine son kez ceset topraktan çıkarılır ve eve getirilir.  Doktorun muayenesinden sonra da anlaşılır ki aslında zavallı Harry kalp krizinden ölmüştür. Ve film "Artık Harry'nin derdi bitmiştir" yazısıyla kapanışını yapar.



Hitchcock'un diğer filmleri ile de karşınızda olacağım.
Sevgiyle ve doğayla kalın!












 
 

 

 












Kaynaklar

www.imdb.com
www.theguardian.com

http://internationalcinemareview.blogspot.com.tr