20 Nisan 2018 Cuma

GUGUK KUŞU

Orijinal film adı: One Flew Over the Cuckoo's Nest

IMDB: 8,7 / 10

Tür: Dram

Süre: 2 sa. 13 dk.

Renk: Renkli

Yapım yılı: 1975

Ülke: ABD

Yönetmen: Milos Forman

Oyuncular: Jack Nicholson, Louise Fletcher, Michael Berryman, Danny DeVito


Favori diyalog (Quote of the film):


"Aman Tanrım!
Yani çocuklar siz bu yerde hiç bir şey yapmayıp
sadece şikayet edip, bir de dışarı çıkma cesaretine
sahip olmadığınızı mı söylüyorsunuz?!
"Kendinizi ne sanıyorsanız Allah aşkına?
Deli gibi bir şey mi?"

"Şu an dışarda sokakta yürüyen ortalama
bir pislikten daha deli değilsiniz"

Selamlar!

Geçtiğimiz günlerde vefat eden ünlü yönetmen Milos Forman anısına, bu hafta yönetmenin en önemli filmlerinden biri ile karşınızdayım.


Milos Forman (1932-2018)
Güçlü hikaye, mükemmel uyarlama ve mükemmel bir yönetmenle buluşan usta oyuncular...Film "en iyi film", "en iyi erkek oyuncu", "en iyi kadın oyuncu", "en iyi yönetmen", ve "en iyi uyarlama" dalında 5 Oscar sahibi olan tarihteki 3 filmden biri olmuştur.
Filme dair yazacaklarım inanın bitmez. Yine de sizi sıkmamaya çalışacağım.

Filmin sizi o kadar içine alan bir atmosferi ve enerjisi var ki...Söz konusu sadece Jack Nicholson ve diğer aktörlerin müthiş oyunculukları değil inanın. Bunda mekan olarak gerçek bir akıl hastanesi kullanılması ve çokça göreceğiniz gerçek akıl hastalarının ve hastane personelinin yer alıyor olması diyebilirim. Hatta hiç bir filmde göremeyeceğiniz bir ilk de vardır bu filmde. Hastanenin yöneticisi rolünde izlediğiniz psikiyatrist Dr. Spivey, gerçekte o hastanenin (Oregon Akıl Hastalıkları Hastanesi) de yöneticisidir:) Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim:) Evet doğru! Brooks, "doğalcı" yönetmen Milos Forman'ın ricasını kırmaz ve ilk ve tek oyunculuğunu bu filmle bize gösterir. Forman'ı yanıltmayan Dean Brooks o kadar doğal bir oyunculuk sergiler ki adeta mesleğini filmde yaşadığını size hissettirir.
Dean Brooks
Peki Amerika'da o kadar yer varken neden ABD'nin en batısındaki Oregon eyaleti tercih edilmiştir sizce? Hemen yanıtlayayım: Çünkü koskoca ABD'de sadece Oregon'daki bu hastane film yapımcılarına tam yetki vermiş, üstelik de çalışanları ve hastanede kalan hastaları dahil (hatta yöneticisi dahil) film ekibine destek olmuştur. Brooks'un yüce gönüllülüğü bununla da sınırlı kalmaz. Kendi alanı olmasa dahi çekimler sırasında hastalanan Harding rolünde izleyeceğiniz William Redfield dikkatini çeker. Onu muayene eder ve kan kanseri teşhisi koyar. Gerçekten de Redfield'in kanser olduğu ortaya çıkıverir. Fakat profesyonel oyuncu hiç bir çekimini aksatmaz ve konsantre bir şekilde işine devam eder. Maalesef film tamamlanır tamamlanmaz da gözlerini yumar hayata...Müthiş bir jübile ile tabi ki...Redfield ününü TV seri filmleriyle yapmıştır aslında. Marlon Brando'nun da en yakın arkadaşlarından biridir.
Harding ve Marlon Brando

Harding rolünde William Redfield
"Guguk Kuşu" filminin haklarının satın alınması bizi taa 1960'lara götürür. Hatta ünlü aktör Kirk Douglas'a :) (Kendisini Spartacus filminden hatırlayabilirsiniz. Aynı zamanda Oscar'lı aktör Michael Douglas'ın da babasıdır) Sıkı bir okur olan Kirk Douglas, Ken Kesey'in aynı isimli romanını 1961'de bir kitap galerisinde fark eder. 
Ken Kesey (1935-2001)
Romana hayran olan Douglas, hemen romanın film haklarını satın alır. Hatta planı, çekilecek filmde başrolde oynamaktır:) Fakat filmin planlanan çekim süresi o kadar uzundur ki hiç bir yapımcı filme sıcak bakmaz. Dolayısıyla Douglas projesini askıya almak zorunda kalır. Romanın Broadway oyunu ise 1963'te New York'ta perdelerini açar. McMurphy rolünde tabi ki Kirk Douglas'ı görürüz:) Oyun 1964'e kadar tam 84 performans sergiler.

Brad Dourif
Kirk Douglas yıllar sonra ise filmin haklarını oğlu Michael Douglas'a devreder. Çekim başladığında kendisi başrol için artık çok yaşlı kaldığından filmde de yer alamaz. Ama bize müthiş bir eser sunmuş olur kendisi...Oğlu Michael Douglas da babası gibi filmde yer almak ister. Billy Bibit rolünü düşünür kendisine, fakat bu da gerçekleşmez. İyi ki gerçekleşmez çünkü hayatımıza yeni bir aktör de sunmuş olur böylelikle: Brad Dourif. Dourif bu filmdeki performansıyla Oscar'a aday olur. 
Michael Douglas                          Kirk Douglas
Taber rolünde aktör Christopher Lyod'u hatırladınız mı? :) Lyod'u "Geleceğe Dönüş" film serilerinde profesör rolüyle hatırlayabilirsiniz:)
Christopher Lyod (Billy rolünde)
"Geleceğe Dönüş" filminden Lyod
Filmin yapım ekibi, filmde ünlü bir aktörün başrolde olması için anlaşmaya varır. Bir çok ünlü isim arasından Forman'ın öncelikli listesinde olmasa da Jack Nicholson seçilir. Yani döneminde film, Nicholson'ın yeni filmi diye reklamını yapsa da, günümüzde sadece Nicholson'ın filmi diyemiyoruz. Çünkü film, bu filmle beraber ünlenen bir çok aktörü hayatımıza kazandırmıştır. Peki kimdir bu aktörler? Bir tanesini söylemiş oldum zaten; Christopher Lyod. Diğeri ise:

Danny DeVito
Böylelikle Hollywood DeVito'yu kazanmış olur:) Danny DeVito filmdeki rolüyle o kadar tatlı ki yanaklarını sıkmak için zor tutabilirsiniz kendinizi:) DeVito aynı zamanda JacjkNicholson'ın da çocukluk arkadaşıdır:) Dikkat ederseniz filmde de aralarındaki bu kimya fark edebilmeyecek gibi değil gerçekten. 


Gelelim sevgili Jack Nicholson'a :) 

1937 New Jersey doğumlu Jack Nicholson, 1975'de bir gazetecinin ortaya çıkarması sonucu ablası zannettiği kişinin annesi; annesi zannediğinin de anneannesi olduğunu öğrenir! Hayat işte...Babası hala kesin olarak bilinmeyen Nicholson'ın, annesi bir showgirl'dür. Babasının da eğlence sektöründen olduğu sanılır. Dolayısıyla Nicholson'ın genlerinde şov dünyasının izlerini görmek mümkündür:) 
1967'ye kadar küçük rollerde ya da 2.kalite sinema filmlerinde karşımıza çıkan Nicholson'ın yazarlık kabiliyeti de vardır. The Trip (1967) ve Head (1968) filmlerinin senaryosunu kendisi yazar. Büyük çıkışını ise 1969 yapım Peter Fonda ve Dennis Hopper ile başrollerini paylaştığı "Easy Rider (Özgürlüğün Bedeli)" filmiyle yapar ve ilk Oscar adaylığını kazanır. 

Dennis Hopper, Jack Nicholson & Peter Fonda (Easy Rider, 1969)
Bu filmle Oscar'ı kucaklayamasa da Karen Black'le başrolünü paylaştığı bir sonraki iddialı filminde "Five Easy Pieces (Beş Kolay Parça)"ta nefes kesici bir Nicholson performası izleriz. Ve bu rolüyle bir kez daha Oscar'a aday olur. 
Nicholson & Karen Black (Beş Kolay Parça, 1970)
Evet maalesef bu filmiyle de heykelciği kucaklayamaz ama performası uzun süre akıllarda kalır. Ve bu başarısı ona müthiş bir yönetmen ile çalışma fırsatı yaratır: Roman Polanski. Polanski'nin başyapıtlarından biri olan "Chinatown (1974)" filmiyle bu kez de dönemin ünlü aktristli Faye Dunaway ile çalışma fırsatı yakalar Nicholson. 

Nicholson & Dunaway (Chinatown)
Bu filmden önce ise kendisine "Baba" filminde "Michael Corleone" karakteri için teklif gelir fakat kendisi bu rolün gerçek bir İtalyan tarafından oynaması gerektiğini savunarak reddeder. Üstelik o dönemin tüm çıkış yapmak isteyen oyuncuları bu filmde yer almak isterken! Bildiğiniz de üzere bu rolü daha sonra Al Pacino alır. Bu dönem reddettiği roller arasında meşhur "The Sting" filminde Robert Redford'un canlandırdığı Billy rolü de vardır.

Paul Newman & Robert Redford (The Sting, 1973)
Ve sonunda turnayı da gözünden vurur diyeceğimi düşünürken siz, ben yine maalesef diyeceğim:) Bu sefer de alamaz Nicholson ödülü:) Nicholson tüm kariyeri boyunca 12 kere Oscar'a aday olmuştur bu arada:) Rekor 14 adaylıkla tahmin de edeceğiniz üzere Meryl Strrep'te:)

Oscar ödülü alamasa da kendisi artık kült oyuncular arasına girmeyi başarmıştır. Öyle ki yazımın başında belirttiğim gibi, "Guguk Kuşu" için ünlü bir aktör arandığında listeye Nicholson da hiç düşünülmeden eklenir. Ve bu muhteşem filmde üstün oyunculuğuyla sonunda Oscar heykelciğine kavuşur Nicholson.


Bu arada ödül töreninde dahi çıkarmadığı kendisiyle markalaşan güneş gözlükleri de aslında aşırı miyopluğunu saklamak içindir:) Nicholson normal gözlük takmayı reddeder toplum içinde...

80'lere geldiğimizde ise aykırı bir filmle daha sallanır sinema dünyası: Stephen King'in romanından uyarlanan Stanley Kubrick imzalı "The Shining (Cinnet)" filmi! Bu filmde kötü bir karakter olarak karşımıza çıkar Nicholson ve çok da yakışır aslında ona kötü olmak:) 

Stanley Kubrik & Jack Nicholson (1980)
Bundan sonra sırayla önemli filmlerle karşımıza çıkar Nicholson. Shirley McLaine ile başrollerini paylaştığı "Sevgi Sözcükleri" filmi ile 2.Oscar'ını alır (1983). 


Ama bunlar içerisinde en aykırı olan Tim Burton imzalı Batman filmindeki Joker rolüdür. Batman'in yazarı Bob Kane özellikle Joker rolü için Nicholson'ı önerir. Gerçekten de Nicholson Joker performansı ile Michael Keaton'ın canlandırdığı Batman'i oldukça geride bırakır:)

Nicholson (Batman, 1989)
Prizzi'nin Onuru (1985)
Eastwick Cadıları (1987)


Birkaç İyi Adam (1992)

Mars Saldırısı (1996)
1996'ya geldiğimizde Nicholson "Benden Bu Kadar (As Good As It Gets) filmindeki muhteşem performansıyla 3.Oscar'ını kucaklar. 
Nicholson & Helen Hunt (1996)
Bu filminden sonra da tercihlerinde çok sıkı olur Nicholson. Birçok senaryoyu iyi yönetmen bulamayacakları ihtimali ile reddettiği de olmuştur. Bu dönemde önemli filmleri arasında Martin Scorsese'nin yönettiği "Departed (Köstebek)" vardır.
Köstebek (2006)
Nicholson daima işiyle kamuoyunda kalmak isteyen bir oyuncu olmuştur. Usta oyuncu 1971 yılından beri hiçbir talk show programına çıkmaz ve basın toplantıları dışında röportaj vermez. Bu eşsiz adamın tüm filmlerini izlemenizi öneririm.

Yine bilgilere boğuldunuz sanırım:) O zaman konu:

Konu:

Hapishanede bir süre yatan Randall Patrick McMurphy (Jack Nicholson), tembel ve kural tanımaz doğası gereği, kendine verilen işleri yapmamak adına deli taklidi yapar. Hapishane yetkilileri buna inanmasa da yetkili kişilerin de görüp karar vermesi adına McMurphy'i Oregon Devlet Akıl Hastalıkları Hastanesine yollar. 
Hastane yöneticisi (Brooks) de McMurphy'nin aslında deli olmadığının farkına varsa da prosedür gereği onu bir süre ziyaretçi olarak kabul eder. 


Hapishaneden kurtulup, hastaneye gelen McMurphy buradakileri de parmağında oynatacağı düşüncesiyle mutlulukla katılır hastaların ve hastane çalışanlarının arasına. McMurphy'nin kaldığı koğuşta, akıl sağlıkları farklılık gösteren çok çeşitli hastalar bulunur. Oldukça sosyal ve arkadaş canlısı ama aynı zamanda kurnaz olan McMurphy kısa zamanda hepsini yakından tanır ve hepsiyle ayrı ilişki kurarak grubun lideri gibi konumlanır. Aykırı davranışları ve otoriter ve buz gibi soğuk baş hemşire Ratched ile meydan okuması tüm hastaların da hayranlığını ve sevgisini kazanır. 
Aslında McMurphy de tüm bu insanlara gerçekten değer de verir. Hatta onları dışarıdaki dünya ile tanıştırmak için sürekli fırsatlar yaratmaya çalışır. 


Fakat kendine yaklaşan tehlikeyi de fark edemez. Peki McMurphy, hemşire Ratched ile girdiği bu savaşı kazanabilecek midir?


Keyifli seyirler dilerim.

Bilgi ve yorumlar (SPOILER ALERT – Filmi izledikten sonra okumanızı öneririm!)

Film bizi tertemiz bir Oregon sabahı ile karşılar. Huzur veren müzikle beraber bir arabanın yaklaştığını görürürüz. İşte guguk kuşu yuvasına konacak olan kişi yaklaşmaktadır:) Bu kişi hapishane görevlileri eşliğinde Oregon Akıl Hastalıkları Hastanesine getirilmekte olan McMurphy'den başkası değildir.


Hastaneye büyük bir mutlulukla girdiğini gözlediğimiz McMurphy, hapishaneden koparıldığına memnun gibidir. Adamın hiperaktif hareketlerinden şüphelenseniz de ince espri anlayışı ve keskin zekasından akıl sağlığında bir sorun olmadığı sonucuna ulaşırsınız. Ama yine de hikayesini merak edersiniz. Merakımızı fazla uzatmadan, McMurphy hastane yöneticisi Dr.Spivey'in odasına alınır. Yazımın başından bahsettiğim de üzere hastanede psikiyatrist olarak çalışan Brooks'un canlandırdığı karakter Dr Spivey, önüne McMurphy ile ilgili konan durum raporunu okumaya ve McMurphy ile durumunu konuşmaya başlar. Yönetmen Forman yine burada gerçekçilik etkisini kuvvetlendirmek için Brooks'a raporu önceden göstermez. Yani Brooks önündeki kağıtları gerçekten okumaktadır:)


McMurphy ile kısa sohbetinin ardından Dr Spivey'nin de görüşü, adamın hapishanedeki işlerden kaçmak için deli rolü yaptığı olur. McMurphy'nin hapis cezası aslında oldukça kısadır ama adam kural tanımaz doğası gereği bu mahkumiyet günlerini hastanede geçirmeyi yeğlemektedir. Yine de doktor adamı gözlemlemek için bir süre hastanede tutma kararı alır.

McMurphy'nin gözlem için alındığı koğuş baş hemşire Ratched tarafından yönetilmektedir. Kadını görür görmez soğukluğu ve sevimsizliğinden irrite olursunuz. Hatta saçları bile şeytan boynuzlarını andıracak şekilde yapılmıştır. 


Çekimlerde herkesin gülümsüyor ve iyi vakit geçiriyor şeklinde role girmesi hemşireyi canlandıran Louise Fletcher'i oldukça üzer aslında. Gülmeyi çok seven Fletcher hatta bir sahne çekimi tamamlanır tamamlanmaz sadece çorapları kalacak şekilde hemşire formasını başından çıkarır ve diğerlerinin arasına karışır:) 



Asi karakterli ve çılgın McMurphy'nin disiplinli ve soğuk hemşire Ratched ile karşılaşmasından ileride bir sorun çıkacağını hemen anlarsınız. 

McMurphy gelir gelmez grup terapisine katılır. Hemşire Ratched'in moderatörlüğünde seçilen bir kişinin derdi üzerine tartışma amaçlı düzenlenen seans McMurphy'i hemen rahatsız eder ve bu kadınla sorun yaşayacağını kendi de anlar. Hemşire insanları rahatsız ediyor ve soğukluğu ile irrite ediyor gibidir. Kadın bunu iyi niyetle mi yapıyor ya da olması gereken bu mu anlayamazsınız. Ama kadın ortaya bir konu atıyor ve insanların tartışmasını büyük bir keyifle seyrediyor gibidir. 


Terapi sahnelerinin çekiminde yönetmen Forman hiç kimsenin ifadesini ve oyunculuğunu kaçırmamak için çift kamera kullanır. Yani aynı anda daire oluşturan herkes çekiliyordur. Bu tüm aktörlerin karakterlerine iyice girmesinde de çok etkili olmuştur. Hatta öyle zamanlar olmuştur ki yönetmen "kestik" dedikten sonra bile hiçbir aktör rolünden çıkmaz. Bunu fark eden Nicholson "Bu insanlar ne zaman rollerinden çıkacaklar" diye yönetmenin yanına gelir çoğu zaman:) 


Aslında aktörlerin bu kadar rollerinin içine girmesi ve kolay kolay çıkamaması, Forman'ın oyuncularını çekimlerden önce rollerine iyice hazırlamasından da kaynaklanır. Tüm set ekibi ve oyuncular hastanede yatar ve orada yaşar bir süre. Hatta herkesin ayrı ayrı muhattap olacağı ve gözlemleyeceği hastalar da seçilir hastanede. Her oyuncu hastanedeki grup terapilerine katılır ve gözlem yapar. 
Forman çoğu zaman çift kamera kullandığını oyunculardan da saklar. Amacı "gerçek" tepki ve yüz ifadelerini yakalayabilmektir. İlk terapi oturumunda özellikle Jack Nicholson'ın hiç konuşmadığını ve diğerlerini konuşurken gözlemlediğini izleyeceksiniz. Burada eşsiz bir şekilde Nicholson mimikleri ve yüz hareketleri ile konuşur adeta. Burada da Forman 10 dakika boyunca kesintisiz Nicholson'ın yüzünü çeker. Yine amacı aktörden en gerçekçi tepki ve oyunculuğunu yakalayabilmektir. Forman bir röportajında bu konu hakkında şöyle der: "Ekranda gerçek yüzler görmekten çok etkileniyorum. Bu bence sinemanın da gerçeğidir (veritesidir). "Titicut Follies (1967)" belgeseli de bana bunu öğretmiştir." Frederick Wiseman tarafından yönetilen bu Amerikan yapımı belgesel Massachusett eyalet hastanesinde yatan çeşitli suçlar işlemiş ruh sağlığı bozuk hastaları konu alan gerçekten çok etkileyici bir belgeseldir. Forman bu belgeseli çekim öncesinde toplu olarak yine tüm ekip ve oyunculara izletir.


Kirk Douglas hayran kaldığı Ken Kesey romanının film haklarını satın alınca, bir süre yönetmen kararı üzerine yoğunlaşır. Milos Forman'la Prag'ta tanışır ve ona filmini çekmek istediği bu romanı gönderme sözü verir. Ülkesine döner dönmez de beğendiği bu yönetmene kitabı gönderir. O dönem ağır komunist rejimin etkili olduğu Çek Cumhuriyetinde kitabın Forman'a ulaşması gümrük tarafından engellenir. Uzun bir süre yönetmenden yanıt alamayan Kirk Douglas ise bunu yönetmenin saygısızlığına bağlar:)) Yıllar sonra bu durum ortaya çıkar ve bu sefer Michael Douglas soluğu Forman'ın yanında alır ve kitabı bizzat ona teslim eder. Douglas'lar Forman'a gerçekten çok inanır...

Filmimize dönersek:

Bir sonraki günde hastanenin rutini gözlerimiz önüne serilir. Her sabah hastalar sıraya girerek hemşire Ratched'in gözetiminde ne olduğunu bile bilmedikleri ilaçları alır ve sorgusuz sualsiz içerler. İşte McMurphy'nin de itirazı tam burada başlar. İlacın ne olduğunu sorsa da ve uyuşturulmak ya da cinsel yönden bastırılmak istemediğini söylese de ilaç ona zorla verilir. 


İlacı büyük keyifle yuttuğunu gördüğümüz McMurphy, diğerlerinin yanına gittiğinde, içlerinde Harding diye tanıdığımız hasta, McMurphy'e eğer bahsettiği kadar cesur ve asi biriyse neden hemşireye karşı gelmediğini söyler. Bunun üzerine McMurphy ağzını açarak dilinin üzerinde tutup, içmediği ilacı ona gösterir ve adamın yüzüne tükürür. Bu davranışı diğerleri tarafından büyük bir şokla karşılanır. Çünkü daha önce hiç kimse otoriteye (Hemşire Ratched'e) karşı gelmeyi düşünmemiş ya da cesaret edememiştir. Ve bu çılgın adama sempatileri tam da bu andan itibaren başlamış olur.


Hastalarla hemen kaynaşan McMurphy kısa zaman içerisinde hepsini ismiyle de çağırır. Öncelikle onların rutinlerine karışan McMurphy onlarla kumar benzeri bir oyun oynamaya başlar.  


Filmde o kadar çok karakter olmasına rağmen, hem McMurphy'nin sürekli onları isimleri ile çağırması hem de her bir karakterin ayrıştırıcı etkileyici oyunculuğu sayesinde hepsine bir anda hakim olursunuz. Ben yine de sizlere karakterleri isimleri ve fotoğrafları ile vereyim:



Çılgın McMurphy'nin çevresindeki kimseye deli muamelesi yapmadığını ve aşağılamadığını görürsünüz. Hatta bazen onların davranışlarına anlam veremediğinde "deli misiniz siz kendinize gelin" diye sorduğu da olur:) 

Karakterine ters gibi gözükse de hastaların herbiriyle sabır ve titizlikle ilişki kurar. Bu aslında şimdiye kadar kimsenin hastanede alışık olmadığı bir durumdur. Bu belki de filmde verilen en önemli mesajlardan da biridir. Bize ülke Amerika bile olsa sinir hastanelerinin içler acısı durumunu yansıtır bir şekilde. Bir süre sonra kendini değersiz hisseden ve kendi öz saygılarını yitirip sistemin bir parçası olmaya zorlanan ve ilaçla uyuşturulan insanlar...Zaten bir süre sonra bu insanlar gerçekten de burda olmalı mı diye de kendi kendinize sorarsınız.

McMurphy, hastaların arasına hiç karışmayan, dilsiz ve sağır diye herkesin görmezden geldiği ve devasa cüssesi sayesinde aynı zamanda da saygı duyduğu Amerikan yerlisi koca Chief'i bile insanların arasına basketbol oynatarak çekmeye çalışır. McMurphy'e duyarsız ve onu anlamıyormuş gibi görünen Chief bile zamanla adamın ona yaptırmak istediklerini yapmaya başlar ve basketbol oynar! Hatta adamın basketbol oynarken ilk kez gülümsediğini bile görürürüz:) 



İlk terapi toplantısında herkesin hemşireden çekindiğini fark eden McMurphy, bir sonraki seansta ilk sözü kendi alır ve programda bir değişiklik yapılmasını ve Amerika'daki tüm erkekler gibi burada da TV'den futbol lig maçını seyretmek istediğini söyler. Hatta bundan buradaki herkesin keyif alacağını da ekler. Ratched bu isteğe önce karşı çıksa da, otoritesinin gücünü bildiğinden oylama yapılmasını talep eder. McMurphy buna çok sevinir çünkü kaynaştığı bu insanların artık biraz da olsa hemşireye karşı güç kazandığı düşünür. Oylama yapılır ama sadece parmağını McMurphy ve Cheswick kaldırır. Aslında Cheswick'in de hemşirenin bu baskıcı durumundan rahatsız olduğu bellidir.


Buna çok bozulan McMurphy herkes banyoda toplanmışken onları hortumla ıslatır ve eğer buradan çıkmak istiyorsa tek yapması gerekenin mermer musluk korumasını yerinden kaldırıp, demir parmaklıklı pencereye atarak kırmak ve kaçmak olduğunu söyler. Herkes bahse girer ve McMurphy iddiasını kanıtlamak için musluğun başına gider. Burada yönetmen, Nicholson'a gerçekten musluğu kırmak için uğraşmasını söyler. Nicholson rolüne kendini o kadar kaptırır ki sahne tamamlandığından kollarının morluklar içerisinde olduğu görülür.


Aslında bu başarısızlık herkes için bir dönüm noktası olur. McMurphy iddiasını kaybedip musluğu kaldıramasa da; uğraşmıştır ve kaçmak için de bir fikri vardır. Herkes adama bir anda müthiş saygı duyar.

Bir sonraki terapide McMurphy, hemşireden yeniden maç izlemek için oylama yapmasını ister. Hemşire de büyük bir keyifle kabul eder. Bu sefer oturumdaki herkes parmak kaldırmaktadır!! Ratched durum karşısında şok olur.


Fakat hemşire oturumda aklı başında 9 kişinin oy verdiğini ve koğuşta toplam 18 kişinin olduğunu söyleyince Mcmurphy aslında çok önemli bir konuya parmak basar. Diğer hastaların insan olmadığının mı ima edildiğini söyler hemşireye. Bunun üzerine de koşarak oturuma katılmayan; kendinde gibi görünmeyen hastaların en azından birinden elini kaldırması için ikna etmeye çalışır. Tam Chief elini kaldırıp da oylar çoğunluğa ulaşmışken hemşire oturumun bittiğini ve oylamanın da kapanmış olduğunu söyler. Bu duruma çıldıran McMurphy, TV'nin başına geçer ve sanki maçı izliyormuş gibi canlı seslendirme yapar. Herkes coşar ve gol olmuşcasına sevinir. 



Bu durum hemşireyi çıldırtır. 

Bir sonraki sahnede McMurphy Chief'in yardımıyla demir tellerden kaçar ve otobüse binmiş olan hastaları kaçırır:) Amacı aslında bu insanlara insanlıklarını ve dışarda bir dünya olduğunu hatırlatmaktır. Onlara otobüsle şehirde bir tur attıran McMurphy, bir yerde durarak sevgilisi Candy'i de otobüse alır. Ve hepsi birlikte limana bir tekneyle balık tutmaya çıkar. Bu sahnede McMurphy'nin liman bekçisine kendilerini doktor olarak tanıtırken her bir hastaya ismiyle ve doktor sıfatıyla tanışması adeta herkesi onore eder ve kendilerine güvenleri gelir bu zavallı unutulmuş insancıkların...Günün sonunda artık herkesin kendine güveni iyice gelmeye başlamıştır.


Tekne sahnesinin çekimlerinde herkesi deniz tutar:) Sadece Jack Nicholson'ı tutmaz. Hatta Danny DeVito hala o günü hatırladıkça midesinin bulandığını söyler:)

Hollywood'un Don Juan'ı olarak bilinen Jack Nicholson o dönem aktrist Angelica Huston ile çıkmaktadır. Teknenin en son limana yanaştığı sahnede birden kim görünür dersiniz;)




Bu son davranışı artık bardağı taşıran son damla olur McMurphy için. Hastane yönetimi ve doktorlar McMurphy'nin durumunu tartışmak için bir araya gelir. Doktorların çoğu McMurphy'nin akıl sağlığında bir sorun olmadığını ve hapishaneye geri dönmesini düşünse de Ratched, bunun sadece problemi başkasının üzerine yıkmak olacağını ve bu adamı burada çözmeleri gerektiğini söyler. Ve karar garip bir şekilde hemşirenin yönlendirmesiyle bağlanır. Bu sahnede yer alan doktorlar da, hastanede çalışan gerçek doktorlardır yine:) Ve inanın o kadar başarılılar ki bunda eminim Forman'ın da etkisi büyük.


McMurphy bir sonraki terapide kendinin "şartlı ve karara bağlı" hasta muamelesi gördüğünü fakat geri kalan herkesin kendi isteğiyle bu hastanede kaldığını öğrenir. Bunu öğrenince deliye dönen adam özellikle gencecik Billy'nin burada ne diye kaldığına anlam veremez. İşte burada meşhur sözlerini söyler herkese: "..dışarı çıkma cesaretine sahip olamadığınızı mı söylüyorsunuz? Kendinizi ne sanıyorsunuz ..deli falan mı? Şu an sokaklarda yürüyen ortalama bir pislikten daha deli değilsiniz!" 



İşin aslı aslında çok acıdır. Hastanenin ama özellikle hemşire Ratched'in otoritesi altında kendi öz saygı ve güvenini yitiren herkes dışarı çıkmaya cesaret edemiyordur. Tam bu esnada hastanenin ve özellikle Ratched'in kendi hakkında yorumlarının önemini anlayan McMurphy, Cheswick'in hemşireye çıkışmaya başlamasıyla altüst olur. Sedwick hemşire Ratched'e şiddetle bağırıp çocuk olmadığını, normal bir insan gibi istediğinde sigara içebilme hakkına sahip olması gerektiğini savunduğunda Ratched ona korumaları yönlendirir. McMurphy de adamı sakinleştiremez.


McMurphy korumalardan birine yumruk atar ve ortalık karışır. Chief dayak yiyen McMurphy'i görünce adamı kurtarmak için o da korumaya saldırır. 


Amerikan filmlerinin dövüş sahnelerinden çok etkilendiğini ve başarılı bulduğunu söyleyen Forman, kendi ilk dövüş sahnesini çekerken de gerilir. Çekimin tekrarları çok olur.

Üçlü (Sedwick, McMurphy ve Chief) etkisiz hale getirilip hastanenin üst kattaki tutuklama alanına alınır. 




Buradaki hastaların akli durumlarının gerçekten bozuk olduğunu görürürüz. Kimse kendinde değil gibidir ve etrafta geziyordur. Demir kelepçeleriyle beklemekte olan üçlü ne olacağına dair fikirleri olmadığı için endişelenmeye başlar. İşte bu sahne inanılmaz etkileyicidir...Sedwick ne olacağını bilmektedir ve birden çocuk gibi bağıra bağıra ağlamaya başlar. Onu götürmeye geldiklerinde ise McMurphy'e yapışır ve onu kurtarması için yalvarır. McMurphy ilk defa ciddi anlamda endişelenir. Bu endişesini Chief de fark eder. Ve bence tam da bu anda adamı rahatlatmak ve neşelendirmek için onunla ilk defa konuşur. McMurphy bu durum karşısında şok olur. Chief onu hem duyuyor hem de konuşuyordur! Adamın bu zekasına hayran olur ve bugünden sonra ikilinin buradan birlikte kaçması gerektiğini söyler. Tam o esnada Cheswick sedye üzerinde dışarı çıkarılır. Ölü gibi yatıyordur. Ve McMurphy'i götürmek için gelirler...

İşte sinema tarihinin en unutulmaz sahnelerinden birine şahit olursunuz. McMurphy'e o dönemlerde akıl sağlığı yerinde olmayan hastalara uygulanan şok tedavisinin uygulanacağını anlarız. McMurphy yatağa yapıştırılır ve elektrik verilir. Burada Nicholson'ın acı çeken yüzü karşısında dehşete düşecek ve adamın eşsiz yeteneği karşısında eğileceksiniz...



Bu tedavi sonraları oldukça eleştiri konusu olmuş ve uygulaması azaltılmışsa da uygulamadan çıkarılmamıştır. Filmin altını çizmek istediği en önemli konu da elektrokonvulsif adı verilen bu tedavi şeklidir aslında. İnsanları kontrol etmek için kurumların kullandığı bu güç gerçekten de doğru mu? Hastaların sistemin ve otoritenin birer piyonu olmayı reddettiklerinde karşılaştıkları bu ezici darbe...Bunlar gerçekten de üzerinde derin derinnn düşünülmesi gereken ağır konular. Forman'ın tasvir ettiği bu şekilde bir hastane günümüzde azalıp herkes kendi depresyon haplarıyla kendi kendini tedavi etmeye çalışsa da(!), filmdeki bu şok tedavi görüntüleri asırlarca insanların beyninden çıkmayacak gibi...Bu sahne sinemanın en iyi betimlemeleri arasında da yerini almıştır.

Şok tedavisinin ardından McMurphy yine kendi özgü şekliyle giriş yapar diğerlerinin arasına:) 


Sanki kendinde değilmiş gibi rol yaparak yürümeye başlar terapidekilere doğru. Herkesin bir anda yüzü düşer. Liderleri ve biricik dostları artık kendinde değil midir??? Çok geçmeden McMurphy'nin espri yaptığı anlaşılır ve herkes inanılmaz mutlu olur. Biri dışında tabi!


McMurphy bu günün sonuna doğru Chief'e artık buraya tahammül edemediğini ve bu gece birlikte kaçmaları gerektiğini söyler. Chief kabul eder. Akşam olup personel ayrılınca McMurphy sevgilisi Candy ve kız arkadaşını davet eder hastaneye. Kadına içki getirmesi de söyler, bir partiyle buradan ayrılacaktır. Gece olunca hastane koruması da kandırılır ve kadınlar içeri sokulur. McMurphy herkesi uyandırarak partiye davet eder. Parti sahnesinin çekilmesi tam 4 gün sürer. Michael Douglas bu sahnenin, özellikle de kızların sete gelmesinin herkese ilaç gibi geldiğini söyler:)


Milos Forman, Michael Douglas, Saul Zaentz
Herkes içer de içer ve belki de uzun zamandır eğlenmediği kadar eğlenir.


Gecenin sonuna doğru McMurphy herkesle vedalaşır ama Billy ona gidiyor diye bozuk gibidir. Bu genç adama özellikle kıyamayan McMurphy, Billy'nin daha sonra Candy'den hoşlandığını anlayınca, genç adamın ilk cinsel tecrübesi için bir süre daha kalıp adamı mutlu etmek ister. Herkes Billy'li eliyle odaya götürür Candy'nin yanına:)


Fakat bu bekleyiş maalesef iyi sonuçlanmayacaktır...Uyuya kalan McMurphy ve Chief sabah hastane personelinin gelişiyle uyanır. Bu durum hiç iyi olmamıştır. Sayım yapılıp eksik var mı diye bakılırken Billy'nin ortada olmadığı anlaşır. Daha sonra Billy Candy ile odada bulunur ve hemşirenin yanına götürülür. Billy ilk defa harika ve kendinden emin görünmektedir. Hatta ilk defa kekelemeden de konuşur. 


Ta ki hemşire Ratched onu rencide etmeye ve annesine şikayet edeceğini söyleyene kadar. Bunun üzerine genç adam yeniden kekelemeye başlar. McMurphy'nin de buna sebep olduğunu söyleyiverir...Bu McMurphy için hiç de iyi olmamıştır. Bunun üzerine McMurphy tam açık bulup pencereden kaçmaya çalışırken genç bir hemşirenin çığlığıyla herkes olduğu yerde kalakalır. 

Zavallı Billy boğazını keserek intihar etmiştir. İşte yaşam ve ölüm bu derece yakındır...


McMurphy artık dayanamaz. Dehşetle hemşire Ratched boğazına sarılır ve onu boğmaya başlar. Burada ne kadar rahatladığımı size anlatamam:) Ama maalesef mutlu sona yaklaşmışken McMurphy etkisiz hale getirilir...


McMurphy'nin kadını boğmaya başlamadan önce attığı bakış da cidden efsanedir.


Sonraki sahnede herkes eski rutinine dönmüş gibidir. Chief yine sessiz bir köşede dururken, diğerleri kumar oynamaktadır. Herkes uzun bir süredir kayıp olan McMurphy'i konuşmaktadır. Vah dersiniz bu sefer adamı fena cezalandırdılar kesin. Bir kısım McMurphy'nin kaçmış olduğunu söylerken Chief'in bir an da olsa yüzü güler. Ama maalesef işin aslının böyle olmadığı gece olunca belli olur.

Gece herkes uyurken McMurphy görevliler tarafından getirilerek yatağına yatırılır. 
İşte tam da bu sahnede Jack Nicholson ile Milos Forman fikir ayrılığına düşer ve araları da bir daha iyi olmaz. Forman McMurphy'nin yeniden belirmesiyle herkesin yine sevinçle onu karşılamasını ve aralarına almasını isterken, Nicholson bunun ilk espri sahnesine benzeyeceğini ve seyircide şaşkınlık etkisi yaratmak için gece belirsiz bir şekilde koğuşa getirilip yatağa yatırılması gerektiğini savunur. İkili bu görüşlerinden asla taviz vermese de sonuç Nicholson'ın istediği şekilde olur. Bana kalırsa da bu şekilde bir geri dönüş çok daha etkileyicidir ama tabi ki usta yönetmen Forman'ın da alternatifini izlemek isterdim karar vermek için...

Chief aşırı mutlu olur ve arkadaşının başucuna koşar. O zamana kadar kaçmaya cesareti olmadığını ama artık onunla kaçmaya hazır olduğunu söyler. Ama birden adamki tuhaflığı fark eder. McMurphy'nin kafasındaki dikişleri görünce de durumu anlar ve kahrolur. Zavallı McMurphy lobotomi olmuştur...Lobotomi günümüzde artık kullanılmayan fakat o dönemlerde sıkça kullanılan şizofreni, epilepsi, bipolar gibi çeşitli ruhsal hastalıklarının tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Bu tedavi şeklinde doktorlar frontal lobun ya da prefrontal korteksin bağlantısının beynin geri kalan kısmı ile kesilmesinin hastaların zekasına ya da motor fonksiyonlarına zarar vermeden onların kişiliğini stabilize edeceğine inanıyordu. Gerçekten inanılır gibi değil!! 


Chief McMurphy'e onsuz buradan ayrılmayacağını söylediğinde ne yalan söyleyeyim her şeye rağmen adamı buradan çıkartacak diye sevinmiştim. Ama Chief çok daha akılcı bir kurtuluştan söz ediyormuş meğerse.


Dostuna son defa sarılıp ona veda eden Chief, bir yastık alarak onu boğar...


McMurphy artık kurtulmuştur...
Çekimler sırasında Cheswick'i canlandıran aktör Sdyney Lassick rolünden bir türlü çıkamaz ya da çıkmaz. Bu durum tüm set ekibini ve doktorları da endişelendirir çekimler boyunca. Hatta öyle ki, bu son yastıkla boğma sahnesinde Lassick o kadar etkilenir ki çığlıklar atmaya ve müdahele etmeye başlar. Set ekibi tarafından zor sakinleştirilen adama birkaç gün de izin verilir.


Bu sahne birini daha oldukça rahatsız eder. Birini diyorum ama bu bir şirket:) Filmin dağıtımı için 21 Century Fox ile görüşen ve yapımcılardan biri olan Saul Zaentz'e bir şart sunulur; hatta bu şart kabul edilirse tüm yapım masrafları da karşılanacaktır: Sonunda McMurphy karakterinin ölmemesi! Zaentz senaryosunu alarak koşarak kaçar oradan:) Zaentz'i de filmin bir karesinde görürüz ayrıca bir cameo olarak:)


Filmin son dakikalarında bu kadar hüzünlüyken Chief bizi gülümsetmeyi başarır. Nasıl mı? McMurphy'nin en başta iddia ettiği ama başaramadığı kaçış planını uygulayarak! 



Forman, romanın uyarlama senaryosu için önce yazarın kendisi ile anlaşsa da, Ken Kesey'i hikayenin Chief ağzından anlatılmasında ısrar eder. Bunun üzerine Forman uyarlama için Lawrence Hauben ve Bo Goldman ile anlaşır. Fakat senaryonun son hali Kesey'i o kadar dehşete düşürür ki, yapımcılar Michael Douglas ve  Saul Zaentz'e tazminat davası açar ve kazanır da. Kesey'nin filmi izlememekte inat ederek bu dünyadan veda ettiği bilinir:) 
Orijinal romanda, hikaye chief tarafından anlatılırken, hastalardan Cheswick de havuz sahnesinde boğularak ölmektedir. 

Chief'in kaçısına herkes uyanır ve büyük mutlulukla izler ardına bakmadan koşan adamı.
Ve Chief bizi filmin en başındaki huzurlu Oregon sabahına geri götürür...Sanki dünya içinde yaşananları umursamamakta ve dönmeye devam etmektedir...



Bu film bize şunu sorgulatmıyor mu?: Gerçekten kim delidir ve kim akıllıdır? 

Keyifle kalın...

p.s. Usta yönetmen Forman'ı tekrar rahmetle anar; Hair (Saç), Amadeus ve Skandalın Adı Larry Flynt filmlerini de izlemenizi öneririm.










































Kaynaklar:
https://www.bilimtreni.com/lobotomi-nedir-ve-nasil-calisir/

www.imdb.com

























































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder